10 Aralık 2012 Pazartesi

İslam Düşünce Tarihi (1-10) 2. Özet

İSLAM DÜŞÜNCESİ VE KAYNAKLARI 
İslam düşüncesi , müslüman düşünürlerin ve filozofların ortaya koydukları düşüncenin adıdır.İslam düşüncesine bu ismin verilmesinin sebebi sadece düşünürlerin Müslüman olmasından değil, aynı zamanda Kur’an ve Sünnet gibi İslam dininin en temel iki kaynağının böyle bir düşüncenin oluşumuna ve gelişimine doğrudan ve dolaylı etkide bulunmasındandır.
Kur’an açısından insanlık düşüncesi vahiy ile başlamış olmasına rağmen zamanla dinlerin bozulması ve insanlığın doğa ve sosyal hayat ilişkin düşüncesinin gelişimi ile hem dinler, hem de düşünceler arasındaki farklar ortaya çıkmıştır. ’’Dinin Doğal tarihi’’ adlı eserinde ‘’Tek Tanrı inancı insanlık düşüncesini fakirleştirmiştir’’ diyen İskoç asıllı filozof David Hume’ün görüşünün aksine insanlık düşüncesi zenginleştirmişlerdir. 
İslam Düşüncesinin Kaynakları: 
1- İslami Kaynaklar:Kur’an ve sünnet. İslam düşünürlerinin hemen hemen tamamı vahiy ile aklın uygunluğunu ve farklı tarzlarda da olsa uzlaştırılabileceğini savunmuşlardır. Kindi, Farabi, İbn Rüşd gibi. 
2-Yabancı Kaynaklar:İki kısma ayrılır. 1- Müslüman Milletlerin Eski Kültürleri(Araplar,Türkler ve Farslar gibi İslam’a ilk giren milletlerin İslam öncesi kültürel miraslarıdır.)2- Yabancı Eserlerin Tercümeleri
-Yabancı eserlerin Arapça’ya tercüme girişimi ilk defa Hz. Ömer zamanında olmuştur.
İlk sistematik tercüme faaliyeti, Me’mûn’un Bağdat’ta Beytü’l Hikme(Bilgelik Evi) isminde okul kurmasıyla olmuştur.
-Meşhur Mütercimler: Sabit İbn Kurra, Kura İbn Sabit, Sinan İbn Sabit, İbn Mukaffa ve Muhammed Osman el-Dımışkî
-Eski Kültürlere ait eserlerin Arapça’ya tercüme edilmesiyle İslam Düşünce ve Eserlerinin Yabancı Kaynağını oluşturanlar:
1-Hermes Geleneği
2-Antik Yunan ve Helenistik Düşüncesi
3-Sasani Düşüncesi 
4-Hint Düşüncesi 
Hermes Geleneği:İnsanlık tarihinin en eski düşünce geleneğidir.
Müslüman düşünürlerden çoğu, özellikle de Suhreverdi el Maktul, Hermes’in Hz.İdrisolduğu kanaatindedir.
Bu geleneğin islam düşüncesine tesiri birkaç yoldan olmuştur: -Sabiilik –Yunan-Hellenistik Düşünce -Fars düşüncesi –Gnostisizmi. 
Ayrıca yine bu geleneğin tesiri özel olarak, tasavvufi alanda; Batinilik, İsmaililik, Dürzilik ve İhvanu’s Safa risalelerinde görmek mümkündür
Yunan Hellenistik Düşüncesi:İslam düşüncesinin en önemli kaynağını teşkil eder.İslam Düşüncesine eserlerinin Arapça çevirileriyle kaynaklık eden filozoflar: Eflatun(platon), Aristo, Plotinus, Proclus, Galen, Alexandre d’Afrıdise.
Sasani Düşüncesi:Manikeizm ve Zerdüştlük gibi önemli eski İran dinlerinin, Sasanilerin düşüncesinin gelişimine büyük katkıları olmuştur. 
Hint Düşüncesi:İranşehri ve Birunigibi müslümanların Hint kültür ve düşüncesine dair yazdıkları eserler bu düşüncenin müslümanlarca bilinmesini sağlamıştır.Biruni’nin Hint İncelemeleri( Tahkik Ma li’l-Hind) eseri çok meşhurdur.
İslam öncesi düşünceler bazı merkezlerde öğretiliyordu. Bunlar; 
1-İskenderiye Mektebiİskender, Mısır’ı fethedince İskenderiye şehrini kurdu ve burada iki mektep kuruldu: 1- Hristiyan kelamcı Orijen’in kurduğu ilahiyat mektebi 2- Ammonius Saccas’ın kurduğu Felsefe mektebidir. Burada Aristo’nun eserlerinin Eflatunculukla yorumlanmasıyla, Eflatuncu-Aristoculuk ortaya çıktı. Burada yetişen filozoflar arasında Plotin , Porhyry , Proclus gibi kimseler vardı. Daha sonra bu mektep ve orada bulunan büyük kütüphane Emevi halifesi Ömer b abdulaziz devrinde Antakya’ya taşındı.

2-Urfa ve Nusaybin Mektepleri 
3-Cündişapur Mektebi 
4-Antakya Mektebi Burada hocalık yapan en önemli bilgin , Süryani Probus’tur
5-Harran Mektebi Hermenötik geleneğinin son temsilcisidir.En ünlü temsilcisi Sabit İbn Kurra. 
İSLAM DÜŞÜNCESİNİN DOĞUŞU
Hz. Peygamber savaş esirlerini, Müslüman çocuklara öğretmenlik yapmaları karşılığı hürriyetlerine kavuşturduğu gibi, birçok hadisi ile de Müslümanları düşünmeye sevk etmiştir. 
Hz. Peygamber ilk müslümanların sağlık ihtiyaçlarını bilimsel olarak çözmek için , Müslüman olmamış yakınlarından teyzesinin kocası Harise’yi İranda ki Cündişapur medresesine tıp öğrenmesi için göndermişir.
Hz. Osman, Hz Ali ve Muavşye devrinde cereyan eden iç savaşlar ve üzücü siyasi olaylar neticesinde gündeme gelen dini ve siyasi tartışmalar, farklı düşünceleri ve farklı fırkaları ortaya çıkarmıştır.(Cemel Vakası, Sıffin Savaşı, Tahkim Olayı)
Akli düşüncenin özellikle de felsefi ve bilimsel düşüncelerin gelişmesinde ilk Abbasi halifelerinin büyük katkısı olmuştur. 
Müslümanlar 12. Ve 13. Yüzyıllarda Müslüman filozoflar için ‘’Felasifetü’l İslam’’ , ‘’ el-Felasifetül-Müslimin’’ demişlersede 19. Yüzyıla kadar ‘’islam felsefesi’’ tabirini kullanmamışlardır; Müslüman filozofların ürettikleri felsefi düşünceye ‘’felsefe’’ demişlerdir. İslam dünyasındaki felsefeye ‘’ İslam felsefesi ‘’ denmesi, 19, yüzyılda oryantalistler ile başlamıştır ; daha sonra bu tabiri Müslümanlarda kullanmışlardır. İslam felsefesi sadece İslam dünyasında ortaya çıkıp gelişen felsefenin adıdır.
İSLAM FELSEFESİNİN DOĞUŞU
Felsefe: Orjinali Yunanca Filosofia dır .İlk defa fisagor kullanmıştır. Filo : sevgi , Sofia : hikmet. 
Filosofia:Hikmet sevgisi.
Kindi : Felsefe insanın kapasitesi ölçüsünde sahip olduğu ve ebedi külli şeylerin hakikatlerinin mahiyetlerinin ve sebeplerinin bilgisidir.Farabi :Felsefe (hikmet) , Bizatihi vacibi vücud olan Hakk ın vücudunun, Vücud olarak bilinmesidir.İbn Rüşd: Felsefe ‘’ Sanat eseri olarak varlıklar üzerine düşünme ve Yapıcı (es-sani)yı tanımaktır.İbn Hindu : Felsefe ruhun ilim ve amelle terbiye edilmesidir.
Kindi’ye göre hikmet: Hikmeti bir fazilet, iyi olanın tatbiki olarak görür: ‘’Hikmete gelince o,( akli) kuvvenin faziletidir ; o, külli şeylerin hakikatleri ve bilgisi, hakikatleri yönünden sevilen şeyin yapılmasıdır. ‘’ O halde hikmet, kesin doğru bilgi, yapılması fazilet olan bir hareket tarzıdır. Hikmet, felsefeden daha geniş bir mana taşır. Her hikmet, felsefedir ; fakat her felsefe hikmet değildir.
Filozof (feylesof): Filo : sevgi , sofos: hikmet sahibi. Filosofos hikmet seven anlamına gelir.
Kindi : Feylesof ilminde hakkı bulan amelinde hakla amel eden kimsedir, denebilir. Kindi’nin tarifinde feylesof ilimde amacı gerçeği bulmak isteyen ve fiilde amacı ise gerçeği yaşayan kimse demektir.Farabi : ‘’Feylesof (el-hakim) bizatihi vacib-i vücud’un kemal derecede bilgisine sahip olan kimsedir’’ Farabinin tanımında feylesof, Allah’ı en iyi bilen kimse olarak tanımlıyor.
Feylesof Hakim Hekim ilişkisi: Antik çağda filozofa hakim(sofos) denirdi. Hakim , hikmet sahibi, bütün bilgileri kendinden bulunduran kimse demekti. Hakim sözünün filozof sözünden daha umumi ve derin bir manası vardır.Her hakim filozoftur, fakat her filozof hakim değildir.
İSLAM FELSEFESİNİN TARİHİ VE DOKTRİNER GELİŞİMİ
Felsefi Akımlar
Sofistaiyye(Sofizm): Yunanlı sofistlerden etkilenen Müslüman düşünürlerdir.Bunlar için hakikatin ölçüsü insandır.
Reybiyye(Şüphecilik): Yunanlı şüpheci filozoflardan etkilenen Müslüman düşünürlerdir. Doğru ve hakikat hakkında insanın sabit bir bilgisi yoktur. 
Tabi’iyyun: Tabiatçı ve natüralist düşünürler. Bunlar bugünkü tabirle ‘’deist’’ düşünürlerdir. ****fizik düşüncelere önem vermezler. Bilimin sadece deney ve tecrübeye dayanması gerektiğini söylerler.
Bilinemezcilik(Tekafü-i edile): Hiçbir şeyin doğrulanamayacağını savunanlardır. Onlara göre i bir şeyin doğruluğu veya yanlışlığı hakkındaki deliller ve karşıt deliller eşit derecede geçerliliğe sahiptir. Batı felsefi kavramıyla ifade edilecek olursa bu akıma ‘agnostisizm’ denebilir.
Sistemsel Felsefi Ekoller 
Meşşaiyye:Kelime anlamı:Yürüyücülük.
Bir ıstılah olarak ‘İslam Aristoculuğu’ anlamına gelir. Aristo felsefesini benimseyen ve onun yolunda giden İslam filozoflarına da ‘meşaiyyun’ denir. Kindi-Farabi-İbn Sina- İbn Bacce-İbn Rüşd.
İslam felsefesinde gerçek manada bir Aristocu düşünür varsa o da İbn Rüşd’dür.İbn Rüşd Farabi ve İbn Sina’yı Aristo’nun felsefesini bozmak, Eflatun ve Yeni-Eflatunculukla karıştırmakla suçlamıştır.
Meşşai filozofların varlık kuramı
Varlık kuramları; tümellerin somut dünyada gerçeklikleri yoktur; tikellerin gerçeklikleri vardır. Varlığı en genel olarak üç kısma ayırırlar: Zorunlu (vacib) , mümkün, mümteni. Tanrı zorunlu varlıktır; Tanrı’dan başka bütün varlıklar mümkün varlıklardır. Mümteni varlık, gerçekliği hiçbir şekilde düşünülmeyen varlıktır.

Meşşailere göre varlık kavramı
Varlık kavramının ve ****fiziğin 2 temel ilkesi vardır. Birincisi, mantık ilkeleri; ikincisi, nedensellik (illiyet) ilkesidir. İlk ve mutlak nedeni zorunlu varlık olan Tanrı’dır. Somut dünyada’ yani alemde ise dar anlamda nedensellik ilkesi vardır; bir mümkün varlık başka bir mümkün varlığa neden olur.

Rıvakıyye: Bir ıstılah olarak genelde Stoacılık i özelde ‘’İslam Stoacılığı’’ demektir. Rivakiyye diye müstakil bir İslam felsefesi ekolü yoktur. Burada hatırlanması gereken ilginç bir Osmanlı düşünürü vardır: Üstüvani Mehmet efendi. Mehmet Efendi, derslerini ve vaazlarını Ayasofya camiinde direk dibine oturarak veya yaslanarak verdiği için kendisine, Stoacı anlamına gelen ‘’Üstüvani’’ lakabı verilmiştir.
İşrakıyye: İşrakiyye meşhur filozof Şehabeddin sünreverdi el-maktul ün kurduğu özel bir felsefenin adıdır. Bu felsefeye kendisi ‘’Hikmetu’l İşrak’’ demiştir. Hakikatin, akılla değil doğrudan doğruya sezi veya genel bir iç aydınlanmayla elde edileceği esasına dayanan İşrakilik, genelde Aristoculuki Özelde Meşşailiğe bir aksülamel olarak doğmuştur. İşrak kavramı İlk defa Farabi ile ortaya atılmıştır.
Suhreverdinin mantık anlayışı
Pertevname adlı mantık eserinde suhreverdi, önce Aristo nun kategori anlayışına karşı çıkar. Dha sonra kant’ın da söyleyeceği gibi kateorileri, varlığın değil zihnin kategorileri olduğunu söyler. Arist nın on kategorisi yerine, sadece iki kategoriden bahseder. Bnlardan birisi , ‘’Hey’e’’ dir; ikincisi ‘’Cevher’’ dir . Hey’e varlığın yapısını oluşturan bütünlük, bünyesidir. Cevher, varlığın özü veya mahiyetidir.

Suhreverdinin ****fizik anlayışı
Aristocu ve meşşai ****fiziğin özcü bir ****fizik olmasına karşın, işraki ****fizik , varoluşsal bir ****fiziktir. Yani varoluşta, varlık özden önce gelir. Yani Hey’e önce yaratılır; sonra ona cevher (öz) verilir.
Suhreverdi’nin en temek ****fizik kavramı nur kavramıdır. Nur heykelleri adlı eserinde anlattığı gibi Nur, Tanrı Nur’udur; varlık, Nur’un derece derece yansımasıyla oluşmuştur. Bu açıdan Suhreverdi’nin ****fiziği bir Nur ****fiziğidir.

Suhreverdiyi ****fiziğe iten sebep Necmettin Kübra’dan ders almasıdır.
Ansiklopedistler 
İhvanü’s safa (safa kardeşleri) gizli, gizemli bir ansikolopedist felsefe cemiyetidir. 52 risaleden oluşan bir eser yazmışlardır; Bu eser ‘’Resail ‘ veya ‘’ Resailu İhvani’s-Safa ‘’ olarak bilinir.

Bağımsız Filozoflar 
Gazzali: Aristo ve Meşşai filozofların felsefesini iyice öğrenmiştir. Bu felsefeyi doğru biçimde özetleyen ‘’Makasidu’l Felasife’’ adlı eseri kaleme almıştır.
Aristocu- Yeni eflatuncu farabi ve ibn sina ****fiziğini, hem kendi felsefesine hem de İslam ‘ a aykırı gördüğünden, ikinci önemli felsefe kitabı olan tehafüt el felasifeyi yazarak özellikle ibn sinayı tenkit etmiştir. Bu tenkitleri 23 mesele olarak belirlemiştir. Üç meselede filozofları ‘’küfürler’’ itham etmiştir. Bunlar alemin kıdemi . Allah ın cüzileri bilmediği ve dirilişin sadece ruhsal olacağı meseleleridir.
Gazzalinin modern felsefeye 3 önemli katkısı vardır. Birincisi yöntemsel şüphecilik. İkincisi varlıksal iyimserlik düşüncesidir. Üçüncüsü nedensellik ilkesini tenkit ve reddetmesidir.
Genel olarak bakıldığında Gazzali felsefesi , her yönüylebir mümküncülük (contengence) ****fiziğidir.

Ebu’l-Berekat el-Bağdadi: Aslen Yahudi olan bu filozof, orta veya ileri yaşında Müslüman olmuştur. Bağdat çevresinde yetişen el bağdadi nin en önemli felsefi eserinin ismi ‘’muteber fil hikme’’ dir. Ona göre zaman varlığın sayımıdır; yani varlığın bekasının müddetidir.
İbn Haldun: İbn Haldun , birçok eserinin yanında ‘’el mukaddime’’ eseriyle şöhret bulmuştur. Kitab-ul İber adlı tarih kitabına giriş olarak yazdığı el mukaddime , özellikle tarih felsefesi , sosyoloji ve siyaset gibi kültür ilimleri açısından önemlidir.
Bugün birçok bilgin onu, tarih felsefesinin ve sosyolojinin kurucusu olarak kabul etmektedir.
Bilindiği gibi Aristo ve Aristocu filozoflar, kendi ilim anlayışlarından dolayı, tarihi ve benzer insan kültürel ilimleri ilim saymamaktadır. Çünkü onlara göre ilim sabit olup değişmemelidir: Tarihi ve sosyal olaylar sürekli değiştiği için bunlar ilim sayılmamıştır.

ON İKİNCİ ASIR SONRASI İSLAM FELSEFESİ
İslam felsefesini dar anlamıyla sadece Meşşailik yani özelde Aristoculuk ve genelde Yunan tarzı felsefe geleneği olarak gören bazı Batılı düşünce tarihçileri, İslam dünyasında felsefenin İbn Rüşd ile sona erdiğini söylerler.
İbn Rüşd’ten sonra İslam dünyasında felsefe sona ermemiştir. Ancak çeşitli nedenlerden dolayı bir gerilemeden söz edilebilir.
Tarih felsefesi söz konusu olunca, bunu ilk temellendiren, bugün herkesin kabul ettiği gibi İbn Haldun’dur.
Endülüs’te Felsefenin Canlanması
Endülüs’te bilim ve felsefe Muhammed bin Abdurraman‘ın saltanatı zamanında başlamıştır. Bu faaliyetler 2. El-hakem zamanında çok daha hız kazanmıştı; birçok Endülüslü, Doğu İslam dünyasına giderek bilim ve felsefe öğrenip geri dönüyordu. Ancak 2. Hişam zamanında durum tersine döndü; dini ilimlere olan aşırı rağbeti felsefi bilimlerin önüne geçti.
Osmanlı’da Felsefi Düşünce 
Felsefi düşünceyi yeniden canlandırmada ilk adım bizzat Fatih ile başlamıştır. Lale devrinde özellikle bizzat damad İbrahim paşa’nın girişimleriyle felsefi ve akli ilimlere yeniden bir merak uyanmıştır.Söz konusu paşanın otuz kişiden oluşan bir tercüme heyeti kurarak, Grekçe den (yunanca), arapça’dan ve farsça ‘ dan bir kısım felsefi eserlerin Türkçeye tercümesini sağlamıştır. Osmanlı mantıkçıları Ali Sedat ve Salih zeki’ye kadari Klasik mantıkla iştigal etmişlerdir: Batı da gelişen modern mantık, ancak bu iki ilim adamıyla Osmanlıya girmiştir.
Tefhafütçülük veya Gazzalicilik-İbn Rüşdcülük 
Fatih devrinin ünlü 2 alimi hocazade ile Alaeddin tusi den gazali ile ibn rüşd arasındaki felsefi tartışmaların ele alınmasını isteyince, Gazzali ile ibn rüşd ün tehafütlerini yeniden okuyarak, Osmanlı alimleri onlardaki meseleler üzerine akıl yürütmüşlerdir. Bazı konularda gazali, bazı konularda ibn rüşd haklı görülmüş ise de bazı konularda da alimler kendi özel fikirlerini vaz etmişlerdir.
İlk iki tehafüt kitabo, dolayısıyla hocazade ve alaaddin tusiye aitti; Hocazade’ninki Tehafütü’l Felasife adını taşıren, Tusi’ninki ‘’Kitabü’z-Zahira adını taşır.

Eflatunculuk
Muslihiddin b . Sina , Risale-i ,Eflatuniyye isimli bir eser yazarak Eflatun’un fikirlerini tanıtmış ve eserini 2. Beyazıd’a takdim etmiştir.
Osmanlı’da Aristo’ya ilgi özelliklemantık ilmi açısından hiç eksilmemiştir.
Aristoculuk
Özellikle Osmanlı mantık çalışmalarında ve Tehafüt tartışmalarında Aristoculuk Osmanlı felsefesinde her zaman varolagelmiş ise de, 18. yüzyılda, yani lale devrinde, saf Aristoculuğa doğru bir eğilim baş göstermiştir. Bundan meşhur bilgin Yanyalı Es’ad Hoca Efendi önemli rol oynamıştır.
İşrakilik
İşrakiliğin 17. yuüzyıldaki en büyük 2 temsilcisinden biri Kasapbaşızade’dir; yazdığı Risale fi Akvali’l-işrakiyye adlı eseriyle işrakiliği tanıtmıştır. Diğeri , İsmail Ankaravi’dir; O , Suhreverdi nin Heyakilü’n – Nur adlı meşhur eserine ‘’İzahu’l-Hikem’’ adıyla çok güzel bir şerh yazmıştır.
İbn Sinacılık
Ahlak konusunda Kınalızade Ali Efendi’nin Ahlak-ı Alai’si önemlidir. Mantıkta, Molla Fenari’nin Şerh-i İsagoci’si, Yahyalı Esad Efendi’nin, Kilisli Abdullah Efendi’nin ve Gelenbevi’nin birçok mantık eserleri önemlidir. Psikolojide, el-Kafiyeci’nin ruh ve nefs ile ilgili üç eseri, İdris-i Bitlisi’nin Risale fin nefs-i, Kasapbaşızade’nin Risale fi’r-Ruh ve’n nefs’i en önemli eserlerdir.



İslam Düşünce Okulları 2. Ünite

İSLAM DÜŞÜNCE OKULLARI
Dini düşünce olması itibariyle Kur’an ve Hadislerden oluşan dini metinlerin anlaşılması ve bunun etrafındaki sorunlarda İslam düşüncesinin ana konularından olmuştur.
Ortaya çıkış döneminde İslam düşüncesinin anaokulları felsefe, kelam, tasavvuf, fıkıh usulü ve dil çalışmaları etrafında toplanabilir.
Modern dönemde ise sosyal bilimler veya insani bilimler dediğimiz düşünce geleneği ortaya çıkmıştır.

İSLAM DÜŞÜNCE OKULLARININ ORTAYA ÇIKIŞINI BELİRLEYEN SEBEPLER 
Kur’an da ilim ve ondan türeyen kelimeler yaklaşık 750 yerde geçer.Kur’an’ın ilim ve düşünce konusundaki tutumu İslam’da kelam, tasavvuf ve diğer düşünce okullarının oluşmasında destekleyici bir tavır oluşturmuştur.
İslam düşünce okullarının ortaya çıkış sebepleri;
1-İslam dininin ana metinlerinden kaynaklanan sebepler
2-Yeni diniin etkileşim alanlarından ortaya çıkan sebepler
Dini Metinlerin Mahiyetinden Kaynaklanan Sebepler
Zahileri açısından bakıldığında, Allah’ın sıfatları, insanın irade hürriyeti gibi konularda dini metinlerin kendi içerisinde çelişil ifadeler bulunmaktadır.Bu zaman zaman Kur’an ayetlerinin birbiriyle çelişmesi şeklinde olduğu gibi, zaman zaman da Kur’an ayetlerinin hadislerle çelişmesi şeklinde tezahür etmiştir.İslam fıkıh usulünde ‘’tearuzü’l edille’’(delillerin çatışması) bahisleri bu sorunu fıkıhla ilgili alanda çözümlemeye çalışır. Kelam, felsefe ve tasavvuf okullarının ortaya çıkışındabu tür dini metinler belirleyici olacaktır.
Diğer Kültür Din ve Medeniyetlerle Karşılaşma: Karşılıklı Meydan Okumalar 
İslam’ın diğer iki semavi dinden önemli bir farkı vardır. İslam, tarihi bir gerçeklik olarak devletle beraber var olmuştur. Yahudilik ve Hristiyanlık ise doğuşları itibariyle devletle beraber ortaya çıkmamışlardır .
Emevilerden itibaren ama özellikle Abbasilerden sonra İslam’ın siyasal organizasyonun ölçeği imparatorluk formudur.
Brahmanizm, Mecusilik, Dehrilik, Tabiatçılık, Batınilik ve İlhad gibi hareketler İslam’a yönelik entelektüel eleştiri ve saldırılarda bulundu.
Mecusiliğin bir kolunun evrenin ve evrendeki oluş ve bozuluşu açıklamak için kullandığı iki ezeli ilke ile yani iyilik ve kötülük ilkesi cevap verilmesi gereken bir eleştiriydi.
Dehriyye evrenin zamanın eseri olduğu şeklinde görüşleri ileri sürdü.
Tabiatçılar Tanrı’yı dışlayarak evreni sadece tabiatın bir eseri olarak görüyorlar.
Brahmanlar peygamberliğin imkan ve gerekliliğine yönelik eleştirileri vardı. Ahiret hayatına yönelik olarak tenasüh inancını ileri sürmekteydiler. Sıradan insanların mucize gösterebileceklerini söylüyorlardı. 
Hristiyanların teslis inancıda tartışma konusuydu.
Batiniler dini metinlerin zahiri anlamlarının önemi olmadığını iddia ettiler. 

İSLAM DÜŞÜNCE OKULLARI
Kelam
Kelam okullarının ortaya çıkışında özellikle siyasi olaylar etkilidir.Kelam ilminin ortaya çıkmasına sebep olan faktörler;
-Hz. Ali’nin sonraki taraftarları halifenin, vahiy yoluyla belirlendiğini iddia etmişlerdir.
-Cemel ve Sıffin savaşları
-Bir Müslümanı öldürmenin hükmü
-İman~günah, kader~cebir, tekfir konuları
-Mehdi inancı tartışmaları.
Hilafet meselesi etrafında>>Hariciler, Şia, Mürcie
Kader ve cebr konuları etrafında>>Cehmiyye, Cebriyye, Kaderiyye ve Mutezile
Mutezile karşısında>>Selefiyye, Eşari ve Maturidi okulları ortaya çıkmıştır.
İslam düşüncesinde kelam geleneği ise Farabinin de tesbit ettiği üzere ‘’savunma ‘’ rolünü üstlenmiştir.
Tasavvuf
Tarihsel olarak ilk ortaya çıkışı ekonomik zenginleşmeye tepki olarak ortaya çıkmıştır.Fetihler sonrası İslam toplumunun geçirmiş olduğu zenginleşme ve dünyevileşme eğilimleri dinin, insanın, dünyanın ve yaşamın anlamına dair sorular uyandırmıştır.
Aynı zamanda ilk dönem tasavvufuna zühd dönemi denmesi de dünyevileşmeye gösterilen tepkinin başka bir ifadesiydi. Daha sonra özellikle Gazzali ve İbn Arabi sonrası felsefeyle de derin etkileşim sonucu Allah, alem ve insan hakkında manevi tecrübeye dayalı bir ****fizik düşünce sistemi sunmuştur.
İslam Felsefe Okulları
Felsefenin İslam dünyasında oluşmasının en önemli vasatı tercüme hareketleridir.
Müslüman filozoflar felsefenin birikimsellik, süreklilik ve evrensellik boyutlarını her zaman önemsemişlerdir.
İbn Haldun’un da işaret ettiği gibi akli ilimler güçlü bir siyasal yapının oluşturduğu zengin şehirlerde mümkün olabilmektedir.
İslam düşünce okulları Kelam, Felsefe, Tasavvuf
İslam felsefe okulları Tabiatçılık, Dehrilik, Meşşailik, İşrakilik

Dehriyye
Evrenin başlangıcı ile sonu olmadığını ve yaratılmadığını iddia etmektedir.İslam öncesi Arap toplumunun bazı kesimleri arasında dehriyye anlamında ateist bir dünya görüşü vardı.Bu akıma Maniheist inançları yaşatmak isteyen eski İran kültürüne bağlı entellektüeller arasında rastlanmaktaydı. İslam düşünce tarihinde bu materyalist felsefe akımının temsilcisi olarakİbnü’r-Ravendi kabul edilir.
Kelamcılar ve Meşşai filozoflarca şiddetle eleştirilmiştir.
Tabiatçılar
Varlıktaki değişimi sebep- sonuç ilişkileri çerçevesinde sadece tabiatla açıklamaktadır. İslam dünyasında Cabir b. Hayyan ile Ebu Bekir er-Razi’nin tabiatçı felsefelerinden bahsedilmektedir.Cabir, maddenin temel yapısının “felfese taşı”nın keşfiyle çözüleceğine inanıyordu ve bununle belki de atomu kastediyordu.
Razi, varlığın meydana gelişini beş ezeli ilke ile açıklamaktadır. Tanrı, ruh, madde, mekan ve zaman.Evrendeki her türlü değişimin bu beş ezeli ile açıklanabileceği hususunda çok iddialıdır.
Meşşai Okulu
Felsefenin İslam dnyasına aktarılması, içselleşritilmesi, sistemleştirilmesi, yeni özgün felsefi sorunların inşası ve evrensel felsefi sorunların tartışılmasına devam bakımından son derece önemlidir.Kindi, Farabi, İbn Sina, İbn Bacce ve İbn Rüşd gibi seçkin İslam filozofları tarafından temsil olunur. İslam dünyasında en yaygın ve en etkili olan okul Aristo felsefesini takip eder.
Meşşai filozoflar niçin Aristo felsefesini seçmişlerdir ?
Aristo nun zamanına kadar olan bütün bilgi birikimini tutarlı ve sistemli bir yapı içerisinde tasnif etmesidir. Aristonun kitapları bilimsel bir dilin kurucu ve açıklayıcı kavram ve teorilerini sunmaktadır. Aynı zamanda hakikatin hakikatle çelişmeyeceği ilkesine dayanarak, bu yapının belli değişiklik ve tadilatla beraber İslam diniyle uyumlu olduğunu düşünüyorlardı. Diğer önemli sebep Aristo nun orijinal fikirlerini ve değerlendirmelerini sunarken izlemiş olduğu mantıki tutarlılık şeklinde ifade edilebilir. Aristo felsefei sisteminin bütüncül, tutarlı ve uyumlu bir insan anlayışı imkanı sunmasıdır. Aristonun kitapları ders kitabı olmaya daha yatkındır.
Din-Felsefe İlişkisi
Meşşai okula göre herşeyden önce din ile felsefe arasında konu ve gaye birliği bulunmaktaydı. İkisi de insanları mutluluğa götürecek gerçek bilgiyi ve gerçek ameli insanlara öğretmeyi hedeflemektedir.
Meşşai filozoflar Aristo’yu takiben felsefeyi nazari ve ameli olmak üzere iki kısma ayırırlar. Nazari felsefe ****fizik, fizik ve matematik bilimler gibi kendisinden sadece bilmenin ve bilginin hedeflendiği disiplinlerdir. Mantık ise nazari ilimlere bir giriş olarak düşünülmüştür. Mantık doğru düşünmenin ilkelerini ve yöntemini verir. Din insanlara tüm hitap şekilleriyle seslenir. Çoğunlukla insanların tümünün anlayacağı hitabi söylemi, daha az sık cedeli söylemi ve daha az olarak bilimsel söylemi/burhanı kullanır. İki bilgi kaynağı arasında çatışma veya çelişki görünen bir durum ortaya çıktığında başvurulacak metot tevildir.

Meşşai filozoflara göre tevili zorunlu kulan sebepler şunlardır: 
1- İnsanların anlama kabiliyetleri farklıdır ve farklı yöntemlerle öğrenirler. 
2- Dini metinler zahirleriyle ele alındıklarında kaza-kader ve Allah ın adaleti gibi konularda çelişki gibi duran ifadelere sahiptir. 
3- Dini metinlerde kapalı ve müteşabih ifadeler bulunmaktadır. Bu bakımdan dini metinlerin kendisi yorumlanmaya muhtaçtır.
Paygamberlik Anlayışları
Meşşai filozoflar dehriyye ve tabiatçı okullarının aksine peygamberlik kurumunu kabul ederler ve felsefi olarak savunurlar. 
Tanrı Anlayışları
Tenzihte bulunup Yüce Allah’ı her türlü eksiklikten uzak tutarlar.
Evren Anlayışları
Evren en dışta sabit yıldızlar feleğinin ve merkezde ise dünyanın bulunduğu , iç içe geçmiş eş merkezli feleklerden oluşmuştur.
Meşşai filozofların tasarımındaki felekler bu evrenin merkezinde sabit şekilde durular ve dünyanın etrafında sürekli olarak dairesel olarak dönerler. Dünyanın üstündeki felekler basit bir elementten yapılmış olup oluş ve bozuluşa sahip değillerdir. Bu basit elemente cirm veya esir adı verilmektedir.Ayrıca onların hareketi sonsuz ve daireseldir. Gök cisimleri canlı yani nefis sahibi olup akıllarıyla hareketlerini ve dolayısıyla evrenin yönetimini yerine getirmektedirler. Diğer bir ifadeyle Ay üstü alem; 1)Gök felekleri, 2)Gök akılları,3)Gök nefisleri olmak üzere üç farklı unsurdan oluşur. Ay altı şeklinde isimlendirilen dünya ise oluş ve bozuluşa sahip olup, dört temel unsur ve bunların ilk nitelikleri ve formları olan sıcaklık, soğukluk, yaşlılık ve kuruluktan oluşmaktadır.
İnsan Anlayışları
İnsan anlayışı temelde Aristo’yu takip eder. Onlara göre insan beden ve nefsten oluşmuştur.
Duyular dış duyular ve iç duyular olmak üzere 2 ye ayrılır.
İç duyular: işitme , görme, koklama, tatma , dokunma
Dış duyular : ortak duyu , hayal , hafıza , vehim , müfekkire
Nefis 3 ayrılır Nebati nefs- Hayvani nefs- İnsani nefs :
Nebati nefs : Beslenme – büyüme – üreme
Hayvani nefs : Beslenme büyüme üreme – İradeli hareket – Duygusal idrak(iç ve dış duyular)
İnsani nefs: Beslenme büyüme üreme iradeli hareket – İç ve dış duyular – düşünme
Akıl Anlayışları
Meşşai filozofların tümü külli bilgiden sorumlu ilkeyi akıl olarak tanımlar. Onlara göre akıl idrak ettiği konusu bakımından ikiye ayrılır 1- Nazari akıl 2- Ameli akıl. Aklın matematik, fizik , ****fizik gibi teorik konuları incelediği haline nazari akıl ismini verirler. Akıl aynı zamanda eylemler, fiiller, davranışlar ve kararlar hakkında da işlemde bulunur. Meşşai fizlozoflar aklın bu haline ameli akıl adını verirler.
Meşşaiye göre tümel bilginin oluşması ve aklın gelişmesi evreleri;
1-Kuvve halindeki akıl veya potansiyel akıl : İnsanın küçüklük döneminde aklın bulunduğu haldir. İnsan tümel kavramlar oluşturmaya, yargıda bulunma ve düşünme potansiyeline sahiptir fakat bu dönemde daha aktif hale geçmiştir.
2- Fiil haline geçmiş akıl : İnsan soyutlamaya , kavram oluşturmaya ve tümel yargılar oluşturmaya başladığı hale verilen isimdir. Aklın fiil hale geçmesinde duyu, mütehayyile yoluyla gelen suretler bir rol oynarlar.
3- Melek halindeki akıl: insan aklının yetkinleşmesindeki bir ileri safhayı temsil eder. İnsan aklettikçe soyutlamaya ve tümel yargılarda bulunmada yetkinleşir. Öyle ki bu durum bir meleke , alışkanlık haline gelir.
4- Müstefad akıl : Aklın bu son yetkinlik haline, müstefad, mükteseb ve zahir, beyani akıl şeklinde farklı isimler vermişlerdir. İnsan bu son yetkinlik haline yine Faal akılla ilişkiye geçerek ulaşır. Kimi Meşşai filozoflar faal akılla ikinci ilişkiye geçmeye ikinci ittisal adını verirler. İttisal , insanın dış dünyadan başlayıp duyu, hayal , müfekkire güçlerinin kullanılmasıyla heyulani aklın faal akılla ilişkiye geçerek en yetkin külli bilgiye ulaşmasıdır. Bu insanın dünyadaki nihai amacı, ulaşabileceği en son yetkinlik, tadabileceği en büyük lezzet ve kendisi adına gerçekleştirebileceği en yüksek iyiliktir.
İnsanın Davranışını Ortaya Çıkarışı ve Özgürlük
Aklın istek gücü üzerinde etkili olması durumuna ihtiyar denir. Onlara göre psikoloji bağlamında özgürlük , insanın aklı aracılığıyla tutku ve kızgınlıklarının tutsaklığından kurtuluşudur.
İşraki Okul 
Şehabeddin es-Sühreverdi tarafından kurulmuştur.Akıl yürütmeyi esas alan Meşşai felsefeye karşı mistik tecrübe ve deruni sezgiye dayanan düşünceyi savunur.
Büyük ölçüde Eflatunu kendilerine model olarak almışlardır. İşrak okulunun kaynakları arasında İbn sina, Gazzali, İbn Tufeyl, tasavvuf geleneği, İran hikmetiyle, hermentik geleneği sayılmalıdır. 
Suhreverdinin ana eseri Hikmetü’l-işrak rasyonel bilgi kanalıyla gerçeğe ulaşmanın imkansız olduğunu savunur.
Filozofları Tasnifi
Sühreverdi temelde hakikate ulaşmanın iki yöntemi olduğunu belirtir.Birincisi düşünme ve akıl yürütmeye dayanan bilimsel ve akli araştırmadır. İkincisi ise keşf , müşahede ve kalbi sezgidir.
Düşünmeye ve araştırmaya muhtaç olmayan keşf yoluyla hakikatin bilgisine ulaşma düzeyine yükselmiş olan kişiye de ‘’müteellih ‘’ denir. Müteellih Tanrıya benzemeye çalışan kişidir.
Suhreverdi , araştırma ve iç sezgi yöntemlerini kullanmaları bakımından hakikati arayanları 3 e ayırır.
1- Teellühü esas alıp bahse önem vermeyenler.
2- Tefekkür ve rasyonel araştırmayı önemseyip teellühü ihmal edenler.
3- Her iki yolu takip edenler. İlkine müteellih 2.sine hakim denir. Suhreverdi peygamberlerle sofilerin çoğunu 1. Grupta ,Aristo ve onu izleyen farabi ve ibn sinayı 2. Grupta gösterir; kendisininde bulunduğu 3. Grubun sayısının çok az olduğunu ileri sürer.
İşrakilerin Meşşai Okul Eleştirisi
İşrailik felsefi görüşlerini temellendirirken Meşşai felsefenin problemleri üzerinde yürür; bunlardan bazısını değiştirerek sistemine alır, bazısını da eleştirir. Mesela Meşşailerde varlığın en yüksek cinsleri sayılan on kategoriyi cevher, hareket, izafet,nicelik ve nitelik olmak üzere 5 e indirir.
Varlığın Ortaya Çıkışı: Nurlar Hiyerarşisi
İşraki okul varlık kavramı yerine nur yani ışık kavramını kullanmıştır.
İşraki okul varlığın ortaya çıkışını Farabi ve İbn sin anın sudur teorisine benzer bir şekilde açıklar. Yalnız sudur teorisindeki akılların yerine nurlar konulur.
Varlığın zirvesinde ise Nurlar nuru.Kutsal nur olan Yüce Allah bulunur. Biricik ve zorunlu olan bu nurdan diğer varlıklar ve nurlar sudur eder.
Özü itibariyle bağımsız , şuur ve idrak sahibi olan varlıklar saf nurdur. Bunlar Yüce Allah, Melekler, idealer ve insani nefisler saf nuru temsil eder. Yıldızlar ve ateş gibi varlığı başkasından olanlar ise arazi nur diye adlandırılır. Cisimler ve fiziki nesneler gibi şuurdan yoksun varlık türleri asıl karanlığı; renk, tat ve koku gibi nitelikler ise arazi karanlığı temsil eder.
Aslında Sühreverdinin felsefesinde yaratılış tıpkı İbn sina da ve diğer suduru öngören Meşşailerde olduğu gibi her şeyin Tanrı dan zorunlu bir sudur süreciyle tefeyyüz etmesiyle ,yine fıtri ve zorunlu bir aşk saikiyle Tanrı ya dönmek istemesiyle açıklanır.
Nurlar ****fiziği, ‘’Nuru’l Envar’’ ile en alt noktada ‘’ cisim ‘’ arasında varolan bir ışıksal yoğunluğun hiyerarşisidir.
Tanrı Anlayışı
Meşşailer gibi Yüce Allah hakkında tenzih ilkesini uygularlar. Hiçbir sıfatı, yüceliğine zeval getirir diye Tanrı’ya yaklaştırmazlar. 
Peygamberlik Anlayışı
Sühreverdi’ye göre Peygamber bilge için bir rehber, toplum için de düzeni sağlayan kuralları koyan bir yol gösterici olarak mutlaka gereklidir.
Onlara göre mütellih hakim feyz yoluyla Nurlar nurundan marifet alır ve bunu çevresindekilere yansıtır. İlahi kaynaktan bilgi almak süreklidir. Bu kaynaktan en üst düzeyde bilgi alan insan Allah ın yeryüzündeki halifesidir. Buna kutub da denir. Kutub bazen gizli de olabilir.
İşraki okulun temsilcileri; Sühreverdi, Şehrezuri, Kutbüddin-i Şirazi, Celaleddin ed-Devvani ve Molla Sadra.

İslam Düşüncesinin Temel Sorunları Ünite 3

İSLAM DÜŞÜNCESİNİN TEMEL SORUNLARI
İslam düşüncesi, genel olarak dini inancın rasyonel düşünceye yol açması ve rasyonel düşüncenin dini inancı desteklemesi şeklinde iki boyuta sahiptir. Bu nedenle A) dinden düşünceye B) düşünceden dine doğru iki farklı hareketi kendisinde barındırır.
İnanma eylemi daha çok dini metinlerin anlaşılmasına bağlı iken düşünme eylemi daha çok sebep-sonuç ilişkilerini dikkate alarak olayları açıklamayı amaçlar.İnanma eylemi Allah’ın müninlerden talep ettiği hususlar bağlamında olması gereken yönelirken, düşünme eylemi olan bitenin nedenlerine ve muhtemel sonuçlarına dikkat kesilir.
İnnama eylemi öncelikle dini değerleri ve sembolleri dikkate alırken, düşünme eylemi doğrudan düşünebilir olana yani muhtevaya yönelir.
Cebriyye mezhebi mensuplarının ‘’ Allah’ın kainatta olup biten herşeyi ezelde belirlediği ve insanın adeta rüzgar önündeki yaprak gibi hareket etmek zorunda olduğu’’ şeklindeki inanma eylemleri aynı zamanda herşeyi açıklama iddiasında olabilmektedir.
Rasyonel düşünce, İslam inancının makul karakterini açığa çıkarabilmek ve onu batıl inançlardan ayırabilmek için inanma ve düşünme eylemlerinin aynı anda karşılıklı etkileşim halinde ortaya çıkması gerektiğini ileri sürer.
Kur’an insanlardan aynı anda hem inanma hem de düşünme eylemini gerçeklerştirmelerini istemektedir.
RASYONEL DÜŞÜNME İMKANI
Kültürel Gelenekler
Öncelikle Arapça ce daha sonra İslam’ın yayıldığı ortamlarda kullanılan diller İslam düşüncesini hem mümkün kılmış hem de düşünme alanının şekillenmesinde belirleyici olmuştur. Alman filozof Wilhelm von Humboldt’un deyişiyle, dilleri dünyaya ve varlığa yönelik perspektifler gibi ele alırsak, bu durumda İslam düşüncesinin içinde doğduğu ve geliştiği dillere nispetle gerçekliği farklı açılardan görme, algılama, düşünme ve ona yaklaşma imkanlarına kavuştuğunu söyleyebiliriz.
İslam düşüncesi, kaynak olarak her zaman Kur’an ve hadislere yönelmiş olmakla birlikte, içinde yeşerdiği kültürel dillerin söyleyebilme gücü ve imkanlarına görekavramlaştırmalar yapabilmiştir.
İbn Hazm, İslam düşüncesinin içinde yeşermekte olduğu tüm kültürel gelenekleri Kuran ve hadislerin zahiri anlamına nispetle eleştiriye tabi tutmaktadır. Kuran ve hadislerde bulunmayan hiçbir husus İslam düşüncesinin dini karakterini belirlememelidir. Din adına yapılan yorumlar, İslam düşüncesine dini bir meşruiyet sağlamaz. Bu olsa olsa ancak entelektüel bir boyut kazandırabilir. Fark edileceği üzere İbn Hazm’ın tepkisi kıyas yoluyla dini metinlerle kültürel gelenekleri ortak bir rasyonel düşünme konusu haline getirmek isteyen Hanefi , Maliki , Şafi gibi yaygın fıkıh mezheplerine mensup İslam düşünürleridir.
Dini Metinler (Kur’an ve Hadisler)
Kur’an ve hadislere uygun düştüğü kabul edilen düşünce hareketleri meşru kabul edilmiş, kabul edilmeyenler ise eleştiri konusu olmuştur. Bu nedenle İslam düşüncesi tarihi, sürekli bir meşruiyet ve eleştiri geleneğini de beraberinde taşımıştır.
Kur’an ve hadislerin İslam düşüncesi için birer kaynak olduğu görüşü, kimilerini Kur’an kendi başına anlaşılabileceği inancına sevk etmiştir. Bu bağlamda en fazla dikkat çeken gurup Haricilerdir. ‘Hüküm yalnızca Allah’ındır.’ Yaklaşımlarının gerisinde ‘’Allah’ın kelamının anlaşılması için gereken her şey yine kelamın kendisindedir’ şeklindeki bir varsayım bulunmaktadır.
Buna karşılık, insan aklının saf ve mantıklı kullanımı sayesinde dini nasların asıl anlamlarına erişilebileceğine dair yaklaşımlar İslam düşüncesinin meşruiyetini daha farklı yerlerde aramışlardır. Büyük oranda Mutezile ve belli ölçülerde Muturidi ve Eş’ari düşünürler tarafından savunulan bu yaklaşımda İslam düşüncesinin akliliği sadece Kur’an ve hadislere nispetle belirlenebilecek bir husus değildir.
İslam’ın Hristiyanlıktan ayrıldığı en önemli noktalardan biri “fıtrat” konusudur.
Farabi ve İbn Sina gibi filozoflar, İslam’ın kutsal metinleri felsefi düzeyde anlaşılabilecek ****fiziksel hakikatlere insanların çoğunluğunun anlayacağı sembolik ve ****forik bir söyleme işaret ettiği için, İslam düşüncesinin asıl rasyonalitesini felsefi düşünme tarzı içinde aramak gerekmektedir.İbn Sina Şifa adlı eserinin ‘’ Peygamberliğin kanıtlanması’’ kısmında kutsal metinlerin ancak felsefi düşünmeye meyilli insanların fark edebileceği bir takım işaretler sunduğunu belirtir.
Yabancı Kültürler
İslam düşüncesi İslam’ın yayıldığı bölgelerde yerleşik olan entelektüel birikimlerden hem etkilenmiş hem de bu birikimlere sahip insanları etkilemiştir.
Fıkıhçıların izledikleri usul, “fıkhi dil oyunu” şeklinde adlandırılabilecek bir kurallar toluluğu iken, Kelam ilmi daha faklı bir oyun kuralına göre gelişim göstermiştir.
İslam düşüncesi içerisinde yer alan tüm disiplinlerin yabancı kültürlerin etkisiyle geliştiği sonucu asla çıkarılmamalıdır.
Felsefe ve İslam dini arasında temelde bir zıtlık olmadığını kanıtlamak için büyük çaba gösteren İbn Rüşd’ün özellikle Faslu’l-makal adlı eserinde yabancı kültürler sorununa açıklık getirmiştir.Kur’an’ın farklı söylem düzeyleriyle işaret ettiği hakikatler ile felsefi düşüncenin keşfettiği hakikatler birbirine zıt değildir.İbn Rüşd için, İslam düşünürlerine düşen görev, Kur’an’ın inanç ilkelerine zıt olmayan hakikatleri yabancı kültür içinde keşfedilmiş olsalar da alıp benimsemektir.

RASYONEL BİLİNCİN GELİŞİMİ
Ontolojik Gelişimi
Gerçeklik tecrübesi arttıkça, rasyonel bilinç kendisi olmaya başlar. Potansiyel durumundan aktif birkonuma yükselir.
İnsan bilincinin rasyonel gelişim gösterebilmesi için öncelikle doğuştan gelen kapasitesinin fiiliyata dönüşmesi ve böylece daha büyük bir kapasiteye erişmesi, sonra bu kapasitenin fiiliyata dönüşmesi şeklinde ilerleyen bir sürece girmesi gerekmektedir.
Rasyonel bilincin ontolojik gelişimi, en fazla bilincin neleri kavradığına bağlı olarak değişiklik arz edebilir. Klasik İslam düşünürleri, b,raz da Aristocu “Yüksek gerçekleri bilmekle insan bilinci yükselir.” Şeklinde özetlenebilecek ilke doğrultusunda ontolojik gelişimi anlamışlardır. Bu açıdan bakıldığında bilinebilecek ne yüksek gerçek Allah’tır.
Kuramsal Gelişimi
İslam düşünürlerinin büyük sabır ve çabalarla oluşturdukları ve günümüze miras bıraktıkları önemli eserlerin yazılış amaçları, açıktır ki, rasyonel bilincin kuramsal gelişimine katkı yapabilmektedir. Elbette yazılı eserler, rasyonel bilinç için sadece kuramsal bir katkı yapabilirler, zira bu eserlerde yazılan hususları kavramak, onları potansiyel durumlarından aktif hale getirmek okurların çabalarına kalmış bir husustur. Yazılı olan her eser, okuru karşısında yeniden hayata getirilmeyi bekler; okurun zihni gücü sayesinde yeniden bir gerçeklik kazanmaya başlar. Daha açık deyişle, okuru sayesinde okuru ile çağdaş hale gelir.
İbn Tufeyl’in Hayy bi Yakzan adlı eseri kugusal bir roman olsada, yine de insan bilincinin kuramsal gelişimi noktasında farklı bir yaklaşımı ön plana çıkarması açısından ilgi çekicidir.
Pratik Gelişimi
Kuramsal alanın kendince açık seçikliğine karşıni pratik hayat ortamının bir sürü öngörülmez durumu kendisinde potansiyel olarak barındırdığı pek iyi bilinen bir unsurdur. 
Kuram ve pratik arasındaki karşılık ilişki İslam düşünürlerinini her zaman yüzleşmek durumunda kaldıkları ve asla tam anlamıyla açıklığa kavuşturamadıkları bir husustur.Pratik ortamın sürekli değişkenliğinden ve belirsizliğinden kaynaklanan bir durumdur.
RASYONEL DÜŞÜNCENİN TOPOGRAFYASI
Şehir (Medine)
Sokrak ve Platon için şehir, öncelikle diyalojik bir ortamdır. Yunan filozoflarına göre şehir, insanların karşılıklı konuşmaları sayesinde hakikatın tezahür ettiği mekanlardır.
İslam düşünürleri de temelde klasik Yunan filozoflarının bu yaklaşımını kabul ederler.
Şehirlerin baskıcı ve özgürleştirici mekanlar haline gelmesi, İslam düşüncesinin karakterini ve gelişimini doğrudan etkileyen ilk unsurdur.
Gerçeklik (Ontik ve Ontolojik)
İslam düşüncesinin ve özel olarak felsefi düşüncenin en asli hedefi hakikati keşfedebilmek, hakikat tecrübesine erişebilmek ve bu tecrübeyi bilgi düzeyinde insanların ilgisine sunmaktır.
Varlık veya gerçeklik tasavvuruna hakim olan iki temek kavrem: Ontik ve Ontolojik
İslam düşünürleri , varlığın dış dünyada kendi başına bir gerçeklik olarak bulunması ile bu varlığın zihnimizde bir kavram ve imge aracılığı ile farklı bir gerçeklik olarak yer alması arasında ayrım yapmışlardır. Biz bu gerçekliğin ilkine (dış dünyadaki haline) Ontik, zihnimizde kendisini açmışlık durumuna Ontolojik adını vermekteyiz.

Değer (Hak) ve Hakikat
İbn Hazm’ın bu noktada verdiği örnek açıklayıcıdır: Zulmün varlığı hakikattir (ontik ve ontolojik bir gerçektir) ama hak(doğru) değildir. Olması gereken şey zulmün ortadan kaldırılmasıdır, adalettir.
Yorum
İslam düşüncesi, Kur’an ve hadisleri kendisine kaynak olarak kabul ettiğinden, kendisine en temel görev olarak bu metinleri yorumlamayı vermiştir.Yorum kavramı Müslümanların içinde yaşadıkları tarihsel ortam ile Kur’an metni arasında bağlantı kurma çabasına işaret eder.
Dil
İslam düşüncesi tarihi, d,lin belli bir takım formlar veya oyun kuralları içinde kullanım tarihidir. İbn Sina ve İbn Tufeyl gibi bazı filozoflar sembolik dil aracılığıyla kendi düşüncelerini halkın dikkatine sunmaya çalışmışlardır.


Doğu İslam Filozofları 4.Ünite

DOĞU İSLAM FİLOZOFLARI
İslam felsefesi geleneğinin oluşturduğu coğrafyayı kabaca ikiye ayırmamız mümkündür:Abbasi Devleti’nin kuruluşu ile ivme kazanan ve Bağdat merkezli olarak gelişerek İslam dünyasının doğu kesiminde yaygınlık kazanan felsefi geleneğe mensup düşünürlerin temsil ettiği “Doğu İslam Filizofları”. 8. Yy.dan 14. Yy sonlarına kadar İberia yarımadasında ve Kuzey Afrika’da Endülüs Uygarlığı’nu temsil eden “Batı İslam Filozofları”
Kindi ve Felsefesi
1-Hayatı ve Eğitimi
İslam düşünce tarihçileri tarafından ilk İslam filozofu olarak kabul edilen Yakup İbn İshak el-Kindi Kufe’de doğdu.Mutezile kelam okulunun Basra kolunun faaliyetlerinden haberdar olduğu ve diyalektik anlamda ilk zihni disiplini burada aldığı düşünülüyor.Kendisi de sonraki hayatında bir dönem Mutezile kelamının savunuculuğunu yapmıştır.
Halife Mem’un’un kurduğu Beytü’l-hikme’deki bilgin, kaşif ve mütercimler kadrosu içinde yer almıştır.
Eserleri
Kindi’nin birçok klasik ve modern felsefe tarihçisi tarafından “ilk İslam Filozofu” olarak kabul edilmesinde şüphesiz O’nun döneminin tabii ve insani bilimlerindeki üstün kavrayışı, fizikten ****fiziğe, astronomiden matematiğe, tıptan kimyaya, dönemin hemen büün bilimlerinde yazdığı eserlerin çeşitliliği ve yetkinliği etkili olmuştur.
Kindi doğrudan tercüme yapmaktan çok, bazı klasik dillerdeki kavramları biliyor, onların Arapça’ya doğru tercüme edilip edilmediğini kontrol ediyor, tercüme edilen metinleri kavram ve üslup açısından gözden geçiriyordu.
Yanlışlıkla Aristoya isnat edilen ve Plotinus un Enneades adlı eserinin 4-6 bölümlerinden olan Esulucya(theologia) adıyla tanınan eseri Abdülmesih b. Naima el-Hımsi ye tercüme ettirmiş, sonra kendisi üzerinde gerekli düzenlemeler yaparak veliaht Ahmed’e takdim etmiştir.
Filozoflar ve eserleri hakkında bilgi veren klasik kaynaklar bize onun yaklaşık 277 eseri olduğundan bahsederler.
Süleymaniye kütüphanesinde bulunan yazma mecmuasındaki eserleri ilk defa bütün halinde Abdulhadi Ebu Ride Resail el-Kindi el-Felsefiye adı altında yayınlamıştır.
Felsefe alanındaki kitapları:
1-Kitab fi’l felsefeti’l-ula , Felsefe alanında yazdığı en hacimli eser. Mahmut kaya ‘’ilk felsefe üzerine’’ ismi altında tercüme ederek Felsefi risaleler adlı eserinin içerisinde yayınlamıştır.
2 – Risale fi hududi’l-eşya ve rusumiha, Mahmut kaya Tarifler üzerine başlığı altında çevirmiştir.
3 – Akıl üzerine, Kindi, bir öğrencisinin eski Yunan filozoflarının akıl hakkında ne düşündükleri yönündeki sorusuna cevap olarak kaleme almıştır.
a-Fizik alanında: Kitabu’l İbane
b-Psikoloji alanında: el-kavl fi’n-Nefs, Kelam fi’n nefs muhtasar veciz
c-Ahlak ve Siyaset: Risale fi’l-hile li def’il-ahzan
d-Reddiye: Makale fi’r-red ale’n-nasara

Bilimler Tasnifi
Kindi ilimleri öncelikle dini ve insani olmak üzer ikiye ayırır.
İnsani ilimler felsefenin çatısı altında toplanmış olup biri doğrudan ilim, diğeri başka ilimler için bir alet ve bir başlangıç sayılmak üzere başlıca ikiye ayrılır. Doğrudan ilim olanlar da teorik ve pratik diye ikiye ayrılır. Teorik sayılanlarda altta fizik , ortada psikoloji , üstte ****fizik bulunmaktadır. Psikoloji bir yönüyle fizyolojiye bağlı, bir yönüyle de ****fiziğe açık olduğundan fizikten ****fiziğe geçişe bir aracı ve bir eşik durumundadır. Filozofa göre Allah nefsi, latif olmayan madde ile latif olan ****fizik arasında bir mertebeye koymuştur. Böylece fizikten ****fizik bilgiye geçmek mümkün olmaktadır.
Pratik ilimler ise ahlak ve siyasetten oluşur. Başka ilimlere giriş için kullanılan alet ilimleri de mantık ve matematik olmak üzere 2 ye ayrılır. Mantık, Aristo nun organın külliyatında yer alan Kategoriler, Önermeler 1 . 1.Analitikler, 2.Analitikler , topikler , sofistik delillerin çürütülmesi, hitabet ve şiirden oluşur. Matematik ise başlıca aritmetik , geometri ,astronomi , ve müzik olmak üzere dört disiplin içerir. Kindiye göre matematik bilimleri bilmeyen bir kimse bir ömür boyu felsefe okursa da anlayamaz, sadece yazılanları tekrarlamış olur.
Felsefesi
Kindinin , İslam dünyasında evren ve insanı, dinin temel öğretilerini de dikkate almak suretiyle felsefi ve bilimsel bir bakış açısı ile ilk ele alan düşünür olduğu söylenebilir. 
****fizik
Kindi Felsefeyi insanın uğraşı alanına giren sanatların en değerlisi , felsefenin de mertebe bakımından en değerli disiplinin ****fizik alanı olduğunu söyler. Varlık hakkında bize külli bilgi sunan ve oradan da “ilk sebeb’’in bilgisine yani Tanrı bilgisine götüren ****fiziktir.
Kindi ****fiziğin en temel problemlerinden biri olan Allah-alem ilişkisinin yorumunda Aristocu dokrinden tamamen ayrılarak, bu meseleyi İslam ilkeleri doğrultusunda temellendirmeye çalışmıştır. O, kendi döneminde , alemin ezeli olduğunu savunan materyalistlere (dehriler) karşı , onun , Allah’ın hür ve mutlak iradesinin bir sonucu olarak yoktan (‘an leys) yaratıldığını , birçok eserinde matematik ve mantıksal delillerle ispatlamaya çalışmıştır.
Bilgi Teorisi
Meşşai okulunun İslam dünyasındaki kurucusu kabul edilen Kindi de bilgi teorisini klasik konuları olan bilginin kaynağı, bilginin değeri gibi meselelerle uğraşmış, duyu algıları, akıl, sezgi ve vahiy gibi meselelerin bilgi teorisi ile ilişkisi bağlamında ele almaya çalışmıştır.
Bilginin kaynakları;
1-Duyu Algıları: Kindi kabaca duyu algılarının bize tikel nesneler hakkında bilgi verdiğini söyler.
2-Akıl: Kindi’ye göre akıl tümel kavramları oluşurmamızı sağlar.
Kindiye göre akıl mertebeleri 
1 – Sürekli fiil halindeki akıl (el-aklü’llezi bi’l-fi’l ebeden) 
2 – Güç halindeki akıl (el-akl bi’l kuvve)
3 – Fiil alanına çıkan müstefad akıl ( el-aklü’llezi harece mine’l-kuvve ile’l-fi’l)
4 –Beyani veya Zahir akıl ( el- Aklü’l – beyani ev’z-zahir)
3-Sezgi: Nefs ne kadar arınıp temizlenirse o derece daha berrak bilgiler elde eder. Fakat Kindi’nin burada kastettiği arınma mistik olmaktan çok nefsin bilgi ve güzel eylemlerle arınmasıdır.
4-Vahiy: Vahiy bilgisi mahiyeti gereği akli bilgiden farklı elde edilen, fakat kaynağı Tanrı olduğu için mutlak anlamda gerçekliği ifade eden, yanılması olmayan saf bilgidir ve sadece peygamberlere hastır.
PSİKOLOJİ
İslam düşünce tarihinde nefsin mahiyet ve işlevleri, arınmasının yol ve yöntemlerini ,ölümden sonraki durumunu felsefi açıdan irdeleyip temellendiren ilk filozof Kindi’dir. Nefis madde gibi eni, boyu ve derinliği olan bir şey değildir; o basit , şerefli , değeri büyük ve yetkindir. Güneş ışınlarının güneşten geldiği gibi onun cevheride de yüce Yaratan dan gelmektedir. Kindiye göre nefis, bedenden önce vardır ; bedenden sonra da varlığını sürdürecektir.
Ahlak
Dini bir telakkinin dışına çıkarak ahlakı bir felsefe problemi olarak tartışan ilk Meşşai filozofunun Kindi olduğundan şüphe yoktur. Kindi felsefenin pratikteki yararını dikkate alarak onu ‘’ İnsanın gücü ölçüsünde Allah’ın fiillerine benzemesidir ‘ diye tarif etmekte ve bununla o, insanın hikmet, kudret, adalet, iyilik, güzellik ve gerçeklik gibi ilahi sıfat ve erdemleri edinerek tam erdemli bir kişi olacağını söylemektedir.
Farabi ve Felsefesi 
Fârâbî, İslâm dininin tabiatı gereği
ortaya çıkan Tanrının birliği, peygamberlik, rûhun ölümden sonraki durumu
(meâd) gibi bir takım tartışmaların yanı sıra, doğunun ve batının felsefi
karakterli düşünce birikimini de dikkate alarak, din ile felsefeyi uzlaştırma
çabalarına bir derinlik kazandırmış, bu uzlaştırma çabasını ****fizik, din,
toplum ve siyaset felsefesi gibi alanlara ustaca yaymayı başarmıştır.
Hayatı
Fârâbî, Türk kökenlidir.
Fârâbî’nin Mısır, Suriye, Irak ve Harran bölgesi gibi antik bilim ve düşünceninbütün merkezlerine gidip eğitim almış olması, onun felsefesinde yansımasınıgösterir. Fârâbî geçmiş kültürlerin hem rasyonel hem de mistik unsurlarınıdikkate alarak kendine has bir felsefe sistemi geliştirmeye çalışmış ve bundada başarılı olmuştur. Gerçekleştirmeye çalıştığı felsefi sistem o kadar başarılıbir model oluşturmuştur ki, kendisine antik felsefenin en büyük otoritesi kabuledilip “birinci muallim” adıyla anılan Aristoteles’e ilaveten “ikinci muallim”lakabı verilmiştir.
Şahsiyeti
Genellikle münzevi bir hayat yaşamayı seven Fârâbî hiç evlenmemiş ve mal mülk edinmemiştir.

Eserleri

Fârâbînin eserleri üç kabaca üç başlık altında toplanabilir:
1. Popüler nitelikli olanlar;
2. Bilimsel incelemelerden elde edilen sonuçların derlemelerinden
oluşanlar;
3. Sistematik çalışmalar.

mantık alanında, Aristoteles’in ikinci analitiklerine (Burhan), Porphyrius’un İsagoji’sine şerhleri veya Kesin Bilginin Koşulları isimli, Tartışma Mantığı Kuralları Üzerine (Kitâb fî edebi’l-cedel) isimli kitapları,

matematik alanında örnek olarak Öklid’in kitabının birinci kısmına yazdğı şerh, Kitâb el medhalilâ el-hendese el-vehmiyye (Kurgusal Geometri’ye Giriş), 

astronomi ve astroloji alanında Batlamyus’un Almagesti’sine şerh, Astroloji Üzerine
Kitâbu’n-Nucûm, fizik biliminde Aristoteles’in Gökyüzü kitabı “Kitâbu’ssemâ”sı üzerine şerh, Atom hakkında bir risale gibi, 

Psikolojide Aristoteles’in Kitab en-Nefs’ine şerh, Risâle fî mâhiyeti’n-nefs (Nefsin
Mahiyeti Hakkında), Risâle fî meâni’l-akl (Aklın anlamları üzerine) gibi kitaplar,

müzik alanında Kitâb el-Mûsîka el-Kebîr (Büyük Musiki Kitabı),

genel felsefe alanında Felsefe’nin Tanımı ile ilgili, Felsefe Öğreniminden önce Bilimesi Gereken Konular isimli, Felsefe’nin Temel Meseleleri isimli eserler, Ahlak ve Siyaset el Medinetü’l-fâzıla (Erdemli Şehir), es-Siyasetü’l- Medeniyye (Seyaset Üzerine), Tahsiîlü’s-sa’âde (Mutluluğa Ulaşma),

bilim alanında İlimlerin Sayımı gibi kitaplar sayılabilir.

İlimler Tasnifi

Fârâbî Aristo ve Kindî’den daha kapsamlı bir tasnif yapmış, İhsâu’l-ulum isimli eserinde her bir ilimin teorik ve pratik açıdan değerini belirtekek eğitim ve öğretimdeki önemine işaret etmiştir.

Fârâbî önce ilimleri beş ana başlık altında sınıflandırır, sonra da her ilmin kapsamındaki diğer ilimleri sıralar: 
1. Dil: Sarf, nahiv, 
2. Mantık:Organondaki sekiz kitap. 
3. Matematik: Aritmetik, geometri, optik, astronomi, müzik, mekanik. 
4. Fizik ve ****fizik: Fizikten maksat Aristo’nun tabiat ilimleri alanındaki sekiz kitaptır. 
5. Medeni İlimler: Ahlak, siyaset, fıkıh, kelam.

Felsefesi

Farabi felsefesi bütüncül bir sistemdir. Tabiattan başlayıp en son gaye olan Tanrı’ya kadar
varlığın gayesini araştıran bu felsefe sistemi gayeci bir anlayışa sahiptir.

Ontoloji
Fârâbî en önemli eserlerinden biri olan Erdemli Devletin girişinde analizine en salt ve en mükemmel varlık olarak nitelendirdiği Tanrı kavramından başlayarak maddi varlığın en alt tabakasına kadar inen bir evren şeması çizmektedir. Bu şemaya göre kademeli bir varlık yapısı gösteren evrenin en tepe noktasında hem ontolojik olarak en yüce olan hem de insan aklının kavrayabileceği en mükemmel varlık formu olan Tanrı (İlk Sebep) bulunmaktadır. İkinci sırada“maddeden ayrık akıllar” (el-ukûlü’l-mufârika) adını verdiği ay küresinin
üstündeki gök cisimlerinin akılları yer alır. Varlıklarını Tanrı’dan alan bu akıllar, üçüncü varlık seviyesi olan Faal Aklı ve gök cisimlerini oluştururlar. Fârâbî’nin Cebrail olarak isimlendirdiği bu faal akıl Tanrı ile ay altı alem arasında aracı konumundadır. Dördüncü mertebede başka bir manevi varlık olan nefis bulunur. Beşinci ve altıncı mertebeyi suret ve form ikilisi oluşturur.

Vâcib-Mümkin:Fârâbî yukarıdaki hiyerarşik şemaya bağlı olarak yaptığı diğer bir sınıflama da varlığı zorunlu (vâcib) ve varlığı zorunlu olmayan (münkin) olarak ikiye ayırmaktır. Özü itibariyle zorunlu varlık olan Tanrı var olmada ve varlığını devam ettirmede hiç bir şeye muhtaç değildir. Onun altındaki varlık ise Tanrı’ya göre mümkün ama bir altındakine göre zorunludur. Çünkü o da bir altındakinin varlık sebebidir.

Sudûr Teorisi:Fârâbî Tanrı’dan yukarıdaki sıraya göre evrendeki
varlıkların meydana gelişini de Sudûr teorisi adı verilen bir teori ile açıklar. Fârâbî 
Aristo ve Platon felsefesinin bir sentezini yapmaya çalışan Yeni Platoncu düşüncenin bazı felsefi ve mantıki gerekçelere dayanarak Alemin Tanrı’dan sudur denilen bir süreçle meydana geldiğini şeklindeki tezini İslâm düşüncesi içersinde ifade etmeye çalışmıştır. İlk anda yaratma teorisine zıtmış gibi gelen bu teori Fârâbî ve sonrasında İbn Sina gibi bazı meşşai filozoflar tarafından savunulmuş, İslâm’ın yaratma anlayışı bu şekilde izah edilmeye
çalışılmıştır. Bu teoriye baştan beri karşı çıkan İslâm kelamcılarının bu itirazları Gazzalî’nin meşhur Tehâfütü’l-felâsife (Filozofların Tutarsızlığı) isimli eseri ile zirvesine ulaşmıştır. Fârâbî ve İbn Sînâ’nın temsil ettiği sudûr anlayışına tepkilerin zirvesinde Gazzâli bulunur.

Bilgi Teorisi

Fârâbî Aristocu cizgiye yakın durarak bilginin kaynağının duyular olduğunu savunur. Bu yüzden Platon’un “doğuştan bilgi” teorisini reddeder.

Ahlak

Fârâbî’ye göre mutluluk başka hiçbir şeye ulaşmak için araç olmayıp doğrudan kendinde amaç olan bir değerdir. Fârâbî’ye göre gerçek ve en yüce mutluluk bilgiyle aydınlanmaktır. Yalnız burada Fârâbî’nin kastettiği bilgi, insanın olgunlaşarak Faal akılla irtibat kurması ve evrensel
bilgi ile kuşanması anlamındaki bilgidir. Fârâbî’ye göre bu tür bilgiye ancak filozoflar ve peygamberler ulaşır. 

Fârâbî faziletleri dört kategoriye ayırır:
1. Nazari faziletler: bütün teorik ilim dalları ve en yüce varlık olan
Allah’la ilgili bilgi.
2. Fikrî faziletler: düşünme gücünün fert ve millet için en yararlı olanı
araştırma çabasıdır. 
3. Ahlaki faziletler: İnsanın iradeli davranışlarında her türlü aşırılktan
uzak olarak iyiyi, doğruyu ve güzeli amaç edinmesidir.
4. Ameli faziletler: insanın çeşitli sanat ve mesleklere karşı eğilimlerini
geliştirerek o alanda iyi yetişmesi anlamına gelir.
Siyaset ve Toplum Felsefesi
Fârâbî Platon ile başlayan geleneğe uygun olarak insanın gerçek mutluluğunun ancak erdemli bir devlet içinde gerçekleşebileceği tezini işler ve bu tezi İslâm toplum ve siyaset yapısına uydurmaya çalışır.

El-Medinetü’l-fazıla (Erdemli Devlet) isimli meşhur eserinde ve diğer bazı eserlerinde öncelikle devletin menşei meselesi üzerinde durmuş ve devlet yapısı fikrinin insan topluluklarında nasıl oluştuğu meselesinde kafa yormuştur. Bu bağlamda dört anlayışı öne çıkarır:
a. Ontolojik teori: Varlık planındaki düzen, insan toplulukların böyle bir
planlı yapı kurmaya sevketmiş olabilir.
b. Biyo-organik teori: İnsan kendi vucudundaki organların koordineli
çalıştığnı tespit ettiğinde, bu düzeni toplum yapısında da
gerçekleştirmeyi istemiş olabilir.
c. Fıtrat Teorisi: Doğuştan topluluk olarak yaşamaya göre yaratılmış olan
insan, ihtiyaçlarını karşılamak için dayanışmayı sağlayacak bir
örgütlenme ihtiyacı duymuş olabilir.
d. Adalet Teorisi: insan, kendi mutluluğunu ona temin edecek adalet
ortamını sağlayabilmek için, adaleti gerçekleştirecek bir yapıya ihtiyaç
duymuş olabilir.
Filozofların kral ve kralların filozof olmasını öneren Eflâtun'dan farklı olarak Fârâbî, kişinin dünya ve âhiret mutluluğunu ve toplumun dirlik ve düzenliğini sağlayacak bir nizam vaad eden Kur'ân-ı Kerîm'in ortaya koyduğu hayat tarzını da dikkate alarak "ilk reis" ve "imam" diye nitelediği ideal devlet başkanının şahsında yani İslâm halifelerinde Hz. Peygamber ile
filozofun üstün özelliklerini birleştirmek istemiştir.
Nübüvvet
Fârâbî nübüvveti, akılla nakli veya felsefe ile dini bir ortak paydada toplamaya en elverişli vasıta olarak
görür; bunun için de vahyin mahiyetini, ulvî âlemle süflî âlem arasındaki ilişkiyi sağlayan peygamberin vahyi nasıl aldığını kendine has bir yöntemle açıklamaya çalışır.

Etkileri
Fârâbî kendisinden sonraki İslâm Felsefesi ve Hristiyan-Yahudi düşüncesi geleneğini en derinden etkileyen düşünürlerden biridir.
Kaynağını Plotin'den alan ve Fârâbî felsefesinde sisteme kavuşan sudur teorisi, buna bağlı olarak ittisal, saadet ve nübüvvet nazariyeleri İhvân-ı Safa ile İbn Sînâ başta olmak üzere İslâm ve Latin Ortaçağ filozofları üzerinde doğrudan veya dolaylı olarak etkili olmuştur.

İBN SİNA

Hayatı

Tıp ve felsefe alanında en büyük otorite demek olan “eş-Şeyhü’r-Reîs” ünvanıyla tanınmakta, Batı’da ise “Avicenna” olarak bilinmektedir.

Eserleri

Kur'an'ın bazı sûrelerini tefsir etmesi; namaz, kader,nübüvvet ve âhiret gibi konuları tartışarak doğrudan dinî meseleler üzerinde yoğunlaşması. İslâm dünyasında eserlerinin daha fazla kabul görmesine yol açmıştır.

Belli başlı eserleri şunlardır:

1-eş-Şifâ. Felsefeye dair en önemli eseridir.
2. en-Necât. Felsefenin temel konularında okuyucuya bilgi vermek ve bu
alana yönelen kimseleri yetiştirmek amacıyla kaleme alınmıştır.
3. el-İşârât ve’t-tenbîhât: Felsefenin mantık, tabîiyyât, ilâhiyyât ve ahlâk
konularında yazılmış olup eş-Şifâ’daki ilgili bölümlerin özeti niteliğinde ise
de gerek üslûbu gerekse kullanılan kavramların farklılığı ve ortaya konulan
görüşlerin yeni bir sistematik içerisinde sunulması bakımından özgün bir
eserdir.
4. Dânişname-i Ala'î. Felsefe alanında Farsça olarak yazılmış ilk
ansiklopedik eserdir.
5. el-Mebde ve'1-me'âd. ****fizik ve ahlâk konusunda yazılmıştır.
6. Uyûnü'l-hikme.
7. Hay b. Yakzân. Sembolik hikâye tarzında yazılmış bir eseridir.
8. el-Hikmetü'1-meşrikıyye.
Felsefesi
İslam Düşüncesi İçindeki Yeri 

İbn Sînâ İslâm bilim ve düşünce tarihinde ilk defa bir felsefe ve ilimler ansiklopedisi vücuda getirdiği gibi aynı zamanda nesir, nazım ve hikâye tarzında felsefî eserler kaleme alan sanatkâr-filozoftur.

Bilgi Teorisi ve Mantık

İbn Sînâ'ya göre bilgi sadece düşünceyle elde edilmez: bu konuda daha önemli ve kestirme yol sezgidir. Bu bakımdan filozofun sezgiye düşünceden de fazla önem verdiği söylenebilir. Çünkü konu iyice incelenirse bilgi değeri taşıyan önermelerin bu husustaki kabiliyeti gelişmiş kişilerin sezgilerine dayandığı görülür. İbn Sînâ'ya göre düşünce ve sezgi özünde birdir. Düşünce bir zaman sürecinde gerçekleşen sezgi, sezgi de bilginin âdeta zamansız olarak bir anda kazanılmasıdır. Ancak sezgi bazan insanın iradesi dışında gerçekleştiği halde düşünce daima iradeli bir faaliyettir.

Akıllar konusunda İbn Sînâ Kindî ve Fârâbî’den farklılaşan bir teori geliştirmiştir. Buna göre insanın sahip olduğu bilme yeteneği kuvve halindeakıl, bu yetenekle düşüncenin ilkelerinin kazanılması meleke halinde akıl, bu ilkelere dayanarak gözlem ve deneyle nesnel dünyanın bilgilerinin kazanılması fiil halinde akıl, faal aklın etkisiyle zihnin bu aşamalardan geçerek mükemmellik düzeyine ulaşması müstefâd akıl adını alır. Ancak üstün yeteneklere sahip olan peygamberlerin mazhar oldukları vasıtasız bilgi onların kutsî aklı tarafından algılanır.

Psikoloji

İbn Sînâ, Aristo geleneğine uyarak psikolojiye tabiat felsefesi içinde yer vermekle birlikte nefsin bağımsız ve gerçek bir varlık (cevher) olduğu ve Ölümsüzlüğü gibi nefisle ilgili bazı önemli görüşleriyle ondan ayrılır.

Nefsin hakikati: İbn Sînâ’ya göre nefs her insanın “ben” sözüyle kastettiği şeydir. İbn Sînâ bu lafızla işaret edilen şeyin “bir çok insanın ve kelâmcıların çoğunun zannettiği gibi” beden olmadığını, bu zannın yanlış olduğunu, aksine burada işaret edilenin nefs (ruh) olduğunu vurgular.

Nefsin varlığının ispatı: Eskilere göre İbn Sînâ’nın ruhun varlığıyla ilgili en muteber delili ise insanın madde ve arazlarından soyut kavramlara ulaşmasıyla ilgili tespitidir.

Tıp İlmindeki Yeri

Büyük bir filozof olduğu kadar ünlü bir hekim olan İbn Sînâ, bu alandaki eserleriyle İslâm dünyasıyla birlikte Avrupa tıp geleneğini de derinden etkilemiştir. Yunan tıp otoriteleri olan Hipokrat ile Galen'in şöhretini gölgede bıraktığı kabul edilmektedir.

Din Felsefesi

İbn Sînâ'nın din felsefesiyle ilgili düşünceleri insanlık İçin dinin gerekli olup olmadığı, vahyin imkânı ve mahiyeti, vahiy dilinin yapısı gibi konular etrafında yoğunlaşır. Dinin gerekliliğini siyasî ve hukukî açıdan ele alan filozof, insanın tek başına yaşaması durumunda bütün ihtiyaçlarını karşılamasının imkânsız olduğunu, bu sebeple topluluk içinde yaşamak mecburiyetinde bulunduğunu hatırlatarak birlikte yaşayan insanların temel ihtiyaçlarını karşılamaları, kamu düzenini ve iç barışı sağlamaları gerektiğini, bunun da ancak iş bölümüyle başarılabileceğini belirtir.

Peygamberin nefsi yaratılıştan teyit edilmiş olup onun akıl gücü de sezginin en üst düzeyinde bulunan kutsî akıl seviyesindedir. Bu kişinin yaratılıştan getirdiği bilgi yetenekleri sıradan insanın yeteneklerinin çok üstündedir. Hiçbir eğitim ve öğretime gerek kalmadan vahiy yoluyla ona varlık, hukuk ve ahlâka dair temel bilgiler verilir. Bu bilgi önce onun nazari aklına, oradan mütehayyile ve ortak duyusuna geçer; böylece soyut ve tümel olan bilgi somut hale gelir.
ÜNİTE 5

-İslam dünyasında felsefenin gerilemeye başlaması XIV yy da olmuştur.
-Tabiat felsefesiyle uğraşmış olan İlahıyatçılar ile Tabiatçılar arasındaki fark ****fizik konulardır.
-Felsefi reddeden bir tutum içerisinde olan Malikiler'dir.
-Yunan-Hellenistik felsefeye karşı Doğu kaynaklı bir Hikmet felsefesi kurmak girişiminde bulunan Suhreverdi El-Maktul'dür.
-IX yy İslam felsefesinin doğuş devridir.
-İslam düşünce tarihinde Yunan-Hellenistik düşünceye bağlı felsefe akımının son temsilcisi İbn_Rüşd'tür.
-Tabiatçıların en ünlü düşünürleri Es_Serahi ve Ebu Bekr Er_Razi'dir.
-Er_Razi bilimsel kimyanın kurucusu sayılır.
-Er_Razi'nin tıp alanında en ünlü eseri El_Havi ve Kitabul_Mansur'dur.
-Er_Razi felsefesinde kozmolojik ve ****fizik görüşlerini hepsi ezeli olan Allah,Ruh,Madde,Zaman ve Mekan esaslarına dayandırır.

ÜNİTE 6

-İlk islam filozofu Kindi'dir.
-Farabi Allahın varlığını Kozalite delili ile ispatlamıştır.
-Sudur nazariyesinin kaynağı Sümerler'dir.
-Aristo'nun Batılılarca tanınmasını sağlayan ve Batıda hür düşüncenin doğmasına öncülük eden İslam düşünürü İbn_Rüşd'tür.
-Suhreverdi'nin kurduğu İşrakilik temelde hakikatin sezgiyle elde edileceğine inanır.
-İşrakilik geniş ölçüde Gazzali-Tasavvuf etkisinde kalmıştır.
-İşarakilik eklektik bir felsefedir.
-İşrakiliği tanıtan filozof Risale fi Akvalil isimli eseriyle Kasapbaşızade'dir.
-Endülüs felsefe tarihinin önemli ilk filozofu İbn_Bacce'dir.
-Gazzali2nin Tasavvufa yönelmesinde etkili olan şüphelerini anlattığı eseri El Munkız ed_Dari adlı eseridir.
-İbn Sina dinle felsefeyi uzlaştırmada dini tercih etmiştir.
-Sosyoloji ve Ekonomi ilimlerini kuran ve ilk Tarih Felsefecisi olan düşünür İbn Haldun'dur.
-İbn Halduna şöhreti veren tarih felsefesi yaptığı eseri Mukaddime adlı eserdir.,
-İbn Haldun'un Mukaddime adlı eserine ilk çeviriler Türkiye'de Pirizade Cevdet Paşa tarafından yapılmıştır.
ÜNİTE 7

-Düşünce tarihimizin yazılmasında zorlukların en fazla yaşandığı dönem Anadolu Türk Tarihidir.
-Tasavvufi düşünce ve tarikat olarak en yaygın olan Nakşibendiliğin Osmanlı düşünce hayatına girişi Simavlı Molla İlahi iledir.
-Tasavvufi düşüncenin en önemli ekollerinden olan Vahdet_i Vucud İbnü'l Arabi ile doğmuştur. 
-Mutasavvıflara göre Tasavvuf düşünce ve pratik olarak özünü Kur'an ve Sünnet'ten alır.
-Tasavvuf'un gerçek kurucusu Hasan el Basri'dir.
-Batıda gelişen modern mantık Osmanlılar düşüncesine Ali Sedat ve Salih Zeki ile girmiştir.
-Osmanlı kelam düşüncesi büyük ölçüde Eş'ariliğin ve Maturidiliğin yorumlarına dayanır.
-Kurtuluş devri kelamcıların en önemlisi İznik medresesinin ilk müderrisi, vahdet_i vücudçu olan Davud'ül Kayseri'dir.
-Beşir Fuad ****ryalist bir ilim adamıdır.
İlahiyat Önlisans 2.Sınıf İslam Düşünce Tarihi 8. Ünite Özeti

İSLAM DÜŞÜNCE TARİHİ

Ünite 8- Felsefe Eleştrileri ve Cevapları (Tehâfütler Geleneği)

Eleştirisel bir düşüncedir.
Yunan felsefesinin tercümesiyle beraber Müslümanlar tarafından tanınan felsefe Müslüman düşünürleri üçe ayırdı.
1- sırf felsefe yapanlar
2- felsefeyi dinle uzlaştıranlar: filozoflar temsil eder.
3- felsefi metodla dini savunanlar.: kelamcılar temsil eder

kindi,farabi, ibn.sina gibi filozofların felsefeyi dinle uzlaştırma çabaları felsefenin Müslüman toplumlarca kabul görmesini sağladı.

Selçuklular döneminde sırf felsefecilik yapan Batıniler siyasal anlamda sorunlara neden oldular bundan dolayı felsefeye de tepki oluşmuştur.

Felsefeyi başta tamamen reddenler
- Hanbeli – zahiri fıkıh ve hadis ekolü
- Klasik selefiyye
- İlk dönem şia
- Malikiler
- İlk Şafii

Bunlara göre insanın ihtiyaç duyduğu her şey Kuran ve hadislerin zahirinde mevcuttur.Kuran ve sünnet dışındaki dinle ilgili görüş ve yorumlar bidattır.

Kelamcılar ve flozofların telif etmek istedikleri unsurlar şunlardır
- alem ezeli ve ebedi midir?
- İki ALLAH mümkünmüdür?
- ALLAH ın zatı ve sıfatları nedir?
- ALLAH tarif edilebilirmi?
- Gök canlımıdır?
- Gök ruhları cüz’i leri bilirmi?
- Ruh nedir?
- Cesetler dirilirmi?
- Mucize mümkünmüdür.
Bu soruları siyasi hareketlerde kullanmaya başlanmasıfelsefenin eleştirilmesinde etkilidir.

Hasan sabahın felsefi fikirleride kullanarak dine Batıni yorumlar getirmesi şii Batıniliğin gelişmesi Selçuklu devletinin siyasi gücünü zayıflatması karşısında SELÇUKLU NİZAMİYE MEDRESESİİN BÜYÜK HOCASI GAZALİbu fikirlerin kaynağı olan görüşleri eleştirmek içinsaray tarafından görevlendirilmiştir.bunun üzerine felsefeye karşı en sert eleştirilerin kaynağı olan tehafütül felasifeyi kaleme almıştır.ve tehafüt geleneği başlamıştır.

ELEŞTİRİ / TEHAFÜT GELENEĞİNİN ORTAYA ÇIKIŞI
Tehafütül felasife (filozofların tutarsızlığı) anlamında yaygın olarak kullanılmaktadır.
Tehafüt geleneğinin ortaya çıkış nedenin başında felsefe-din ilişkisi görünür.
Siyasi ayrışmalar beraberinde düşünce alanında farklılıkların oluşmasına sebebiyet vermiştir.gazalinin tehafütül felasifeyi yazmasındaki nedenlerden biri filozofların ehli sünnetle bağdaşmayanfikirlerini eleştirerekeşariliği güçlendirme olduğu söylenebilir.

Gazaliözellikle avam (geniş halk kitleleri) olarak inananların inançlarını onları tehdit eden fikirlerden korumaktı.
Gazalibenim amacım varlıkların hakikatini bilmektir.bunun için önce bilginin hakikatini onun ne olduğunu araştırmak gerekir.der.ibn Rüşd de aynı gayededir.

Gazalinin tehafütül felasifeyi yazdığı dönem mantığın ve felsefi yöntemlerin kelam ilmine girmeye başladığı dönemdir.
İbn Rüşdün dönemi ise felsefi yöntemlerin yaygınlaşıp kelami eserlerin felsefi nitelik taşıdığı dönemdir.
Tehafütler kelami eserler değil felsefi eserler kategorisindedirler.

Gazalifilozofları daha çok ****fizik görüşlerinin dini ilkelerle örtüşmediği gerekçesiyle eleştirmiştir.

EBU HAMİD EL-GAZZALİ:
Nizamülmülk ün sarayında siyasi danışman olarak görevlendirilmiştir.amaçları şunlardır:
- hasan sabbahın başkanlığını yaptığı siyasi cinayetler işleyen Batıniliği düşünce düzeyinde durdurmak
- mısırda el-ezheri kuran ezher şiasının kültürel gelişmesiyle rekabet etmek
- nişaburda insanlara inançlarından dolayı zulmeden mutezileye cevap vermek

ELEŞTİRİNİN İLK ESERİ :GAZZALİ VE TAHAFÜTÜL-FELASİFE
Gazali döenemine kadar kelamcılar veya Müslüman alimlerin felsefeyi tenkidleri ferdidir.
Felsefeye ilk ciddi tepkiyi gazali vermiştir.tehafütül felasife eseri ile ibn sina ve farabi nin ****fizik fikirlerinin hedef almıştır.

Gazalifilozofların görüşlerini üç kısıma ayrmıştır.
1- bir kısmı bütünüyle dini inançalara çatıştığından dolayı onları reddetmek gerkmektedir.
2- Dini inançlarla bir bağlantısı yoktur.bunlar mantıkriyazigeometri ile ilgili ilimlerdir.
3- Din ile felsefe arasındaki asıl tartışma ilahiyattabiiyyatkonusundaki görüşlerdir.
Bu görüşlerden dolayı gazali filozofları tenkit ve küfürle itham etmiştir.özellikle ilahiyyat ve tabiiyyatı ilgilendiren alanlara yönelmiştir.

Gazali filozofları eleştirmek işinefelsefe öğrenmekle başladı.bir yıl okuma bir yılda mütelal sonunda MAKASİDUL-FELASİFE eserini yazmıştır.MAKASITI dört başlıkla ele almıştır:
1-RİYAZAT:matematik ve geometri olup bunların dinle çelişen yönleri yoktur.inkar edilemezler.
2-İLAHİYAT:filozofların buradaki çoğu görüşü yanlışdoğruları azdır.
3-MANTIK:görüşlerin çoğu doğruyanlışlar azdır.anlaşmazlık yalnızca kavramlar ve onların kullanılmasındadır.anlam ve gayede itilaf yoktur.
4-TABİİYYAT:bu alanda hak batıladoğru yanlışa karışmıştır.galip ile mağlup hakkında hüküm vermek mümkün değildir.

GAZALİNİN FİLOZOFLARI ELEŞTİRİDE HAREKET NOKTALARI
- Gazaliye kadar felsefeye eleştiriler felsefe bağlam içerisinde idi.gazali ile beraber felsefi içeriğe dini terminolojisinde tekfir (küfürle itaham) kavramı girmiştir.gazalinin tehafütünde filozofları küfürle itham etmiştir.
-Bu şekilde konuyu iman noktasına getirmesi yüzyıllarca tartışmaların gündemde olmasının sebebidir.
-Gazaliden sonra felsefeye yeni fikirler üretmek yerine kelami görüşlerin yaygınlaşmasına neden olmuştur.
-filozofların görüşlerini ispatlamada yetersiz olmaları gazaliye göre: idda ettikleri gibi burhani olmayıp zannidir.
- Gazali filozofları sadece ****fizik ve tabiiyyat alanında yirmi konuda eleştirmiştir.
-bu melelerin üçünde küfürle itham etmiş
-onyedi meselede filozofların bidat içinde olduklarını vurgulamıştır.

ELEŞTİRİLERE CEVAP:İBN RÜŞD VE TEHAFÜTÜT-TEHAFÜTÜ
Gazalinin eleştirilerine ilk ciddi karşı koyuş Endülüslü filozof ve fakih ibn rüşdden tehafütüt tehafüt eseriyle gelmiştir.
İbn rüşd aristotelesi şerh eden ve onu en iyi bilen kişidir.
- cesetlerin haşri meselesi
- Allahın cüz’iyyatı
- Alemin kıdemi
Bu konularla küfürle suçladıkları anlamda kullanmadıklarını ibn rüşd tehafüt eseriyle dile getirdi.
İbn rüşdü DEVVANİ yorumlamıştır.tekfiri islam filozoflarını kapsamamlıdır der.

İBN RÜŞD SONRASI TEHAFÜT GELENEĞİ
Tehafütlerin kaleme alınmasının başlıca nedenleri şunlardır:
1-başta Fatih Sultan Mehmet olmak üzere devlet yöneticilerinin akli ve felsefi ilimlere ilgisi.
2 -felsefe ve kelam arasında ortak olan temel problemleri bilimsel seviyede tartışma isteği
3-din-felsefe ilişkisinin incelenmesi
4 -gazzali ve ibn rüşdün tehafütlerinin incelenip karşılaştırma yapılararak değerlendirilmesi
5 -fıkhi alanda dinamizmin yeniden canlandırılıp devam ettirilmesi arzusu
6 -düşünce alanında tenkitçi ortamın hazırlanmasını sağlayarak taklitten uzak orijinal fikirlerle
Çözümün üretilmesi.

Gazaliden sonra gelen FAHREDDİN RAZİ: felsefe ile kelamı birleştirmiştir.
Fahraddin raziden sonra HOCAZADE ALİ TUSİ VE HOCAZADE Yİ fatih görevlendirmiştir.
Gazali ve ibn rüşd tehafütleri etrafında yazılan eserlerin konuları dört kategoride değerlendirilir.
1-tabiiyyata ait meseleler
2-ilahiyata dair meseleler
3-alemle ilgili meseleler
4-gök hakkında meseleler

İlahiyat Önlisans 2.Sınıf İslam Düşünce Tarihi 9. Ünite Özeti

İSLAM DÜŞÜNCE TARİHİ

Ünite 9- Tarih Düşüncesi

BİRUNİ
- geleneksel rivayetçi tarih anlayışın farklı tarihi akli bir birikim ve çerçevede anlar
- tarihsel rivayetleri eleştirmeyi metodik olarak kullanır.
- Birikimin arka planıİslam kültüründenhint medeniyetindenyunan felsefe geleneğindenve bunların İslam dünyasındaki temsilcisi farabiden istifade etmiştir.
- Kendisi harizmce Soğdca ,Arapça ,Farsça ,Grekçe, İbranice ,Süry anice ,Sanitçe bilmektedir.

İBN MİSKEVEYH
Ahlak felsefesinde öncü olup kendisinden sonraki Müslüman ahlakçıları etkilemiştir.
Tarihçilik anlayışıTECARİBÜL-ÜMEM eserinden çıkarılır.:tarih sadece rivayetleri nakletmek değilaynı zamanda yorumdur.akılcılıktenkitçilikve faydacılık prensibiyle tarihçilikte amaç geçmiş olayları doğru tesbit etmek bunları sebepleriyle açıklamak ve bu olaylara dayanıp gelecekle ilgili varsayımlar üretmektir.
-tarih doğadan farklı olarak insanın aklınınruhunun ve medeni-kültürel birikimininde devrede olması sebebiyle dinamik bir süreçtir.
-tarih yaşayan ve gelişen canlı bir organizmadır.
-tarih sadece geçmişle ilgilenmezgeçmiş ve bu günü anlarken geleceğide belirler.
İbn miskeveyhin TECARİBÜL-ÜMEM de Hz.Muhammed dahil hiçbir peygamberin tarihine yer vermez.

İBN HALDUN
Tarih ilmisadece olayların kaydedilip aktarılmasından ve rivayet edilmesinden ibaret olmayıpartık teorik ve kavramsal bir çalışmadır.
Tarihin zahirinde görünen olay ve hallerin arkasındaki açıklayıcı derin sebeplerin tesbit edilmesi bu ilmin görevidir.
Tarih sebeplilik ilkesi zemininde ümran ilminin sunduğu imkanlarla anlaşılmalıdır.

ÜMRAN İLMİ:
Tarihte olup bitenleritoplumların başına gelenleri ve gelecekte olabilecekleri anlama hususunda genellemeler yapabilecek şekilde bakış açısı kazanmayı kendisine görev edinmiştir.
İbn Haldunfilozofların doğaya uyguladıkları sebep-sonuç ilişkisini daha soyut olarak ele alır yani tarihtoplum ve gelecek boyutunda uygular.
Ümran ilminin amacı insanları taklitten kurtarıp daha önce olmuş bitmiş olanla daha sonra olacak olanın anlaşılması konusunda bakış açısı kazandırmaktadır.
İbn Halduniki türlü varlık alanından bahseder

1- UNSURLAR ALEMİ: bu alanı araştırmak fiziğin kısmende ****fiziğin görevidir.
2-HAVADİS(OLAYLAR) ALEMİ:doğrudan insana bağımlıdır.insan akıl ve irade sebebiyle unsurlar aleminden ayrılır.
-insanların birlikte yaşama özelliğinden ASABİYETşehirli yaşammülkdevletgeçim yollarısanatlarilimler gibi birçok olgu ortaya çıkar ÜMRAN ilmi bu halleri ve nedenlerini inceler.
- insanoğlu çevresi ve içinde bulunduğu doğayı akıltarihselbirikimve iradesi aracılığıyla yeniden inşa eder ibn Haldunbuna İMAR şeklinde isimlendirir.ÜMRAN da bu inşa neticesinde çıkar.
Bu alanda ASABİYETMÜLKGÜÇ gibi temel unsurlar insanların kabulüne bağlıdır.
ASABİYET: toplumsal dayanışma.

İBN HALDUNUN RİVAYETÇİ VE ÜMRAN İLMİNE SAHİP TARİHÇİ MUKAYESESİ
RİVAYETÇİ TARİHÇİ ÜMRAN İLMİNE SAHİP TARİHÇİ
- rivayetleri tahkik etmeden aktarır - rivayetleri ümran ilmiyle tahkik eder
- tarihi olaylarda sebep-sonuç ilişkisi kurmaz - tarh. Olaylarda sebep-sonuç ilişkisi kurar
- tarihirivayet ilimleri içinde ele alır -tarh.hikemi ilimler içerisinde ele alır
- tarh. olayları tikel olarak alır olayları soruşturmaz - tarh. olaylardaki genel ilkeleri tespit etmeye çalışır

TOPLUMU TEMELLENDİRİŞİ VE DEVLETİN ORTAYA ÇIKIŞI
İbn Haldundüşüncesinin hareket noktası insanın tolumsal bir varlık oluşudur.
İnsanların toplumda yaşam formları temelde bedevi ve hadari olmk üzere ikiye ayrlır.İbn Haldunun ayırımının temelini insanların ihtiyaçları ve bunları karşılama biçimleriyöntemleridir.

İbn Haldunfıkıh literatüründen yararlanarak insan ihtiyaçlarını üçe ayırır
1 ZARURİ: yiyecekgiyecekbarınma ve korunma
2 HACİ: insan yaşamı için zorunlu değil ama kolaylaştırıcı fakat gelecek ihtiyaçları bakımından önemli olanlar
3 KEMALİ: gelecekteki ihtiyaçlarını karşılamış ve başka alanlarda estetik olarak başka kaygılar geliştirdiği hususlardır.

GÖÇEBE YAŞAMIN TEMEL ÖZELLİKLERİ (bedevi)
1- özgürlüğe düşkünlük
2- güçlü asabiyet
3- doğal ve dayanıklı olmaları
4- işlerini kendileri görmeleri
5- cesaret
6- iyiliğe daha meyyal olmaları

ŞEHİRLİ YAŞAMIN TEMEL ÖZELLİKLERİ (hadari)
1- bağımlılık ve sınırlanmışlık
2- zayıf asabiyet
3-rahat yaşamaya alışılmışlıkkırılganlık ve tembellik
4- iş bölümü ve uzmanlık
5- korkaklık
6- iyiliklere duyarsızlık

ASABİYET:
İnsanın kendi akrabalarına karşı duyduğu yakınlık ve bağlılıktır.
Asabiyet sadece neseple değil kaynaşmaylada olur.kaynaşmabirlikte yaşamaberaber savunmasürekli iletişimberaber yetişmeülüm ve hastalık gibi acıları paylaşmaylada olur.

Asabiyetinsığınma velayet ve sözleşme olarak manevi olarak üretilebilme kanaatindedir.
İbn Haldunasabiyet kavramıyla izah ettiği bağlılık ve dayanışmayı 18 yy.sonra oluşan ulus devletlerde milliyetçilik kimliklerve ideolojiler karşılamktadır.

İbn Haldungöçebe (bedevi) toplulukların asabiyetlerinin güçlü oluolup siyasal ve sosyal yapıları bir kıvama geldiğinde MÜLK sahibi olmayı hedeflediklerini belirtir.

DEVLET VE MÜLK
( tahakküm: hükmetme)
-Asabiyeti güçlü göçebe topluluğu hakim olma ve mülk arzusuyla gücü miktarınca şehirleri hakimiyeti altına alır. Bunun neticesinde DEVLET ve MÜLK denilen toplumsal bir varlık ortaya çıkar.
İbn Haldundin ile asabiyet arasındaki ilişki karşılıklı der.din asabiyetin güçlenmesinde ve yayılmasında önemlidir.

TAVIRLAR(aşamalar) NAZARİYESİ
1 KURULUŞ VE ZAFER AŞAMASI: ilk aşaması devlet kurulur.mülk ortaya çıkar.
2 GÜCÜN ŞAHSİLEŞMESİ DÖNEMİ:
3 İMAR DÖNEMİ :siyasi istikrar sağlanır.
4 SULH VE İSTİKRAR DÖNEMİ:atalardan devralınan gelenek ve kurumlar muhafazası çalışılır
5 ÇÖZÜLME VE YOKULUŞ EVRESİ:keyiftenzevkten kaynakların tüketilmesiahlaken ve asabiyetin kaybedilmesi sonucu.

İlahiyat Önlisans 2.Sınıf İslam Düşünce Tarihi 10. Ünite Özeti

İSLAM DÜŞÜNCE TARİHİ

Ünite 10- İslam Düşüncesinin Batıya Etkisi

- islam felsefesi yoluyla klasik yunan felsefesinin batıya geçmesidir
daha önceden Müslüman filozoflar yunan felsefesi ni Arapçaya çevirmiş üzerlerine şerhler yazıp İslam dünyasına aktarmışlardır.
- batılılar Arapça eserleri Latinceye çevirerek yunan felsefesini ve Müslüman fiolozofların düşüncelerinide öğrendiler.
- İslam felsefesinin batı fels. Katkıları şu alanlardadır:
- ****fizikmantıkahlak fels.bilim fels.psikoloji ve musıki.

İSLAM DÜŞÜNCESİNİN BATIYA GEÇİŞ YOLLARI
- hristiyanların Müslümanlarla SicilyaEndülüs(ispanya)güney italyanın fetihlerindeki teması
- batılıların İslam ülkelerine eğitim için gitmeleridir.
- İslam eğitim kurumlarının taklit edilmesidir.(ilk defa Napoli krallığında salerno mektebi kuruldusicilya kıralı II frederikNapoli mektebi kurdurdu burada aristonun eserlerini Arapçadan Latince tercüme ettirdi.)
- Astronomi cetvellerini CASTİLLE ve LİON KRALI X. ALPHONZE yaptırdı.
- İslam ilmi İtalya vasıtasıyla fransaya ve başka Avrupa ülkelerine girmiştir.
- İslam düşüncesinin batıya geçişi araştırmacıların ortaya çıkmasına neden oldu.
- Diplomatik ilişkiler(Harun reşid ile şarlman arasında )
- Haçlı savaşları
- Arapçadan yapılan tercüme hareketleridir.(ispanya rippol şehrinde papa SLYVESTRE SACCY ilk tercüme okulunu açtırdı)
Batı felsefesinin en önemli kaynaklarından biri İslam felsefesidir.
İslam felsefesinin batı Hıristiyan ve Yahudi felsefesine etkisi büyüktür.
Tecüme faaliyetiyle birlikte eserler verilmesi AYDINLANMA devrinde ve DESCARTES ile başlayıp HEGELe kadar devam etmiştir.
- Descartes öncülüğünü yaptığı(ibn rüşdcülüğn uzantısı aslında) akım KARTEZYANİZM
- XVII.yy.ibn tufeyl fikirlerinin batıda tutulmasıyla AYDINLAN DEVRİ başlar.bu devri felsefesinin temelinde ibn rüşd ve ibn.tufeylin batılılarca yorumlanması vardır.
- Birinci tercüme dönemi X.yy. batıya aktarılmaya başladı.
- İkinci tercüme dönemi XII. Ve XIII. Yy. başlar

KİNDİ:
İlk Müslüman ve bilim adamıdır.kindinin eseri Latin tarihçisi CARDANODSUPTİLİTATE eserinde gçmiştir.
KİNDİNİN LATİNCEYE ÇEVRİLEN ESERLERİ:
- risale fi mahiyetil-akl
- fil-cevahiril-hamse
- risale fi mahiyetin nevm ve rüya
- risale fi icaz ve ihtisar fi burhanil mantıki
- kitabut-tuffaha ( İBRANİCEYE DE ÇEVRİLMİŞTİR.)
- tractatus de errorubus pihilpilosophorum

KİNDİNİN TESİRLERİ

HIRİSTİYAN FLOZOFLARA TESİRİ
- kindiden etkilenen ilk batılı filozoflar : albertus magnusguillaume auvergne latnce olarak çeviri yapmışlardır.

YAHUDİ FİLOZOFLARA TESİRİ
- ısaac ben soloman israili

FARABİ:
İbn messerre ve ibn gabriel filozofları aracılığıyla batıda tanındı.
FARABİNİN LATİNCEYE ÇEVRİLEN ESERLERİ
- itab fil akl (sağir) –( dominicus gundissalinus)- ibraniceyede tercüme edildi.
- kitab fi fusulil münteze - ibraniceyede tercüme edildi.
- kitab fi hatabe ( herman almannus)
- kitabu ihsail ulum ( üç kez Latinceye çevrildi)- ibraniceyede tercüme edildi.
- kitabu meratibi ulum
- tenbih ala sebilis sade ( gundisallinus )
- kitabul mizaç

FARABİNİN KATALANCAYA ÇEVRİLEN ESERİ
De ortu sicientarum

FARABİNİN TESİRLERİ
HRİSTİYAN ve YAHUDİ FLOZOFLARA TESİRİ
-Albertus magnus ve st.tomas aquine ilimler sınıflaması antoloji varlık tarifini aynen almışlardır.

İBN SİNA
Latince ismi AVİCENNA
İbranice ismi AVENSİNA

LATİNCEYE ÇEVRİLEN ESERLERİ
- ibn sinanın hayatı
- kitabüş şifa
- kitabun nefs
- kitabun necat

İBN SİNANIN HIRİSTİYAN FLOZOFLARA TESİRİ
Alaexandre de hales ve guilllaume auvergne ‘’ ASİL FİLOZOF’’ olarak kabul ederler.
Bonaventura albertus magnus ve descartes ‘’ UÇAN ADAM ‘’ misalini aynen kullanmıştır.

GAZZALİ
Batıda algazel olarak bilinir.XIIyy.itibaren eserleri Latince ve İbraniceye çevrilmiştir.

LATİNCE VE İBRANİCEYE ÇEVRİLEN ESERLER
- makasidul felasife -
- tehafutul felasife -
- ennefsul insani
- mişkatül envar
PASKAL gazalinin KALP GÖZÜ TEORİSİ ve BAHSE GİRME yoluyla ALLAHın ispatı görüşünden etkilenmiştir.

İBN BACCE:
En çok tanınan görüşü ruhların ittisali teorisidir.en çok benimseyen Yahudi filozofu MUİSE DE NARBONNE.

ESERLERİ:
- kitab tedbiril mutavvahid
- risaletül veda

İBN TUFEYL
ABUBACER veya ABENTOFAL olarak tanınır.bize kadar ulaşan tek eseri HAYY B.YEKZAN dır.
- Hollandacaya spinoza çevirmiştir.
- Türkçeye babanzade reşit çevirmiştir.
- İbranice (Yahudi) mois de narbonne çevirmiştir.
- İngilteredeki KUAKER MEZHEBİ bu eseri dini kitap olarak kabul etmişlerdir.

İBN RÜŞD
Siger brabant ibn rüşde ‘ÇİFTE HAKİKAT’’ kuramını kabul etmişlerdir.
İbn rüşde göre iki ayrı hakikat vardır birisi din hakikatı diğeri akıl veya bilim hakikati.

Medineweb.net Hazırlayan:Ravzam, Milena 

3 yorum:

  1. hocam eline sağlık çok başarılı bir sonuç çıkarmışın. 1.veya 2. sınıf adınıda yazarmısın

    YanıtlaSil
  2. Bazi yalnislar var kitapla uyuşmayan

    YanıtlaSil
  3. Bütün dersin konuları varmı burdaa

    YanıtlaSil